Resûlullâl salla`llâhu aleyhi ve sellem`in -(Kırâet için olan) kıyâm ile ka`de müstesnâ olmak üzere- rükûu, sücûdu, iki secde ara(sındaki cülû)su, rükû`dan baş kaldır(ıp dur)ması biribirine takrîben müsâvî idi.
Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem rükûunda ve sücûnda: ... derdi.
(Diğer tarîkden mervî bu) hadîsde: "Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem (bunu demekle) Kur`ân`a imtisâl ediyordu" dediği haber veriliyor.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki, İmam: ... dedimi siz: ... deyiniz. Zîrâ her kimin (böyle) demesi melâikenin (böyle) demesine muvâfık düşerse, geçmiş günahları mağfûr olur.
Rivâyet olunuyor ki, müşârün-ileyh: "(Size) Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem (Efendimiz`in) namazına yakın namaz kıldıracağım" de(yip namaz kıldır)dı. -(Ebû Hüreyre radiya`llâhu anh) öğlen, yatsı ve sabah namazlarının son rek`atlarında ... dedikten sonra kunût okur, (bu kunutunda) mü`minlere duâ ve küffâra lâ`net ederdi.
"(Vaktiyle) kunut akşam ile sabah namazlarında (okunur) idi" dediği (sened-i muttasıl ile) rivâyet olunmuştur.
Bir gün Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`in arkasında namaz kılıyorduk. Rükû`dan (mübârek) başını kaldırdığında: ... buyurdu. (Ardında namaz kılan) biri: ... dedi. (Aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm Efendimiz) namazdan çıkınca: "(Demin şu kelâm ile) mütekkelim olan kim idi?" diye suâl buyurdu. O da: "(Yâ Resûlâllâh,) benim" dedi. (Bunun üzerine): "Vallâhi otuz bu kadar melek gördüm ki, (bu sözü) bakalım hangimiz evvel yazıp Huzûr-ı Hakk`a çıkacak diye yarış ediyorlardı" buyurdu.
(Sened-i muttasıl ile Sâbit b. Eslem-i Bünâhî) Enes (b. Mâlik) radiya`llâhu anh`den (bahs ile) demiştir ki: (Enes radiya`llâhu anh) bize Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in namazını ta`rîf ederdi. Namaz kılardı da başını rükû`dan kaldırdığı vakitte secdeye varmayı (gâlibâ) unuttu diyecek kadar ayakta kalırdı.
(Sened-i muttasıl ile) rivâyet olunuyor ki, Ebû Hüreyre radiya`llâhu anh farz olsun, olmasın; (kezâ) Ramazan`da olsun olmasın, her namazda tekbîr alırdı. (Şöyle ki, namaza başlayıp) durduğu vakit tekbîr alırdı. Sonra rükûa varırken tekbîr alırdı. Sonra ... der, daha sonra secdeye varmazdan evvel ... derdi. Sonra secdeye indiği vakit ... der, daha sonra başını secdeden kaldırırken tekbîr alırdı. Sonra (ikinci) secde(yi) ederken tekbîr alırdı. Sonra secdeden başını kaldırırken tekbîr alırdı. Sonra ikinci rek`attaki cülûsdan (yâni ka`de-i ûlâdan) ayağa kalktığı zaman tekbîr alırdı. Namazı bitirinceye kadar her rek`atta da bunu yapardı. Sonra namazdan kalktığı zaman: "Nefsim yed(-i kudret)inde olan (Allâhu zü`l-Celâl)`e kasem olsun ki, içinizde Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in namazına en çok benzeyen namazı kıldıran benim: (Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in) dünyâdan müfârekat buyuruncaya kadar namazı vallâhi işte böyle idi" derdi. -Yine (râvî Ebû Bekr b. Abdü`r-Rahmân ile Ebû Seleme b. Abdü`r-Rahmân) Ebû Hüreyre radiya`llâhu anh`den rivâyeten derlerdi ki: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem (mübârek) başını rükû`dan kaldırırken ... der, isimlerini söyliyerek bir takım kimseler için duâ buyurur ve: "İlâhî Velîd b. el-Velîd`i, Seleme b. Hişâm`ı, Ayyâş b. Ebî Rebîa`yı (küffâr elinde bunalıp) zaîf (ve âciz) görülen (diğer) mü`minleri kurtar. İlâhî, Mudar`ı daha bedter çiğne. (İlâhî, içinde bulundukları) bu yılları Yûsuf (aleyhi`s-selâm) ın (o şiddetli) yıllarına benzet" derdi. -(Ebû Hüreyre radiya`llâhu anh) der ki: O sıralarda Mudar`ın ehl-i maşrık olanları Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`e henüz muhâlif idiler.
(Bir def`a) öteki, beriki: "Yâ Resûlâllâh, Kıyâmet gününde biz Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. (Aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm Efendimiz Hazretleri de mukâbeleten): "Ayın on dördüncü gecesi rü`yete mâni` hiçbir bulut yokken Kamer(i görmek husûsun)da şek ve ihtilâf eder misiniz?" diye suâl buyurdu. "Hayır, yâ Resûlâllâh (bunda ihtilâf etmeyiz)" denince tekrar: "Ya, rü`yete mâni` hiçbir bulut yokken Güneş (i görebileceğiniz) de şek ve ihtilâf eder misiniz?" diye suâl buyurdu. (Yine): "Hayır, yâ Resûlâllâh. (Bunda da ihtilâf etmeyiz)" denince buyurdu ki: İşte O`nu siz böyle (açık) göreceksiniz. Kıyâmet gününde nâs haşrolunacak (yâni bir araya toplanacak. Rabbimiz Teâla ve Tekaddes Hazretleri): "Her kim her neye tapıyor idiyse onun ardına düşsün" buyuracak. (Yâhud Hakk`ın emriyle bu sözü diyen diyecek.) Artık kimi Şems`in, kimi Kamer`in, kimi tâğutların ardına düş(üp gid)ecek. Yalnız bu ümmet, içlerinde münâfıkları da olduğu halde (yerinde durup) kalacak. Allah (Tebâreke ve Teâlâ Hazretleri) onlara (evvelce tanıdıklarından başka bir sûrette) gelip: "Ben sizin Rabbinizim" buyuracak. Onlar (Rabb-i Müteallerini o tecellî ile tanımıyacakları için: "Sen`den Allâh`a sığınırız.) Rabbimiz bize gelinceye kadar bizim yerimiz burasıdır. (Yerimizden ayrılmayız). Rabbimiz bize geldiğinde biz O`nu tanırız" diyecekler. Allâhu Azze ve Celle (Hazretleri) onlara (Bu def`a tanıdıkları sûrette) gelip: "Ben Rabbinizim" buyuracak. Onlar da: "(El-Hak) Sen bizim Rabbimizsin" diyecekler. Ve Allâhu Teâlâ(nın) onları da`vet buyur(ması üzerine ona tâbi` ola)cak(lar). Cehennem`in de (tam) ortasına Sırât (yâni köprü) kurulur. Ümmetini (onun üstünden) en evvel geçirecek ben olacağım. O gün Rüsül(-i Kirâm) dan başka hiçbir kimse (hevl ve dehşet dolayısiyle) tekellüm edemez. Rüsül(-i Kirâm)ın da o günkü kelâmı "İlâhî, selâmet ver, selâmet ver" (den ibâret) olacaktır. Cehennem`de sa`dân dikenlerine benzer çengeller vardır. Sa`dân dikenlerini (hiç) görmüşlünüz var mı? -Evet (vardır.)- İşte bu çengeller sa`dân dikenlerine benzer. Ancak şu var ki, ne kadar büyük olduklarını yalnız Allâhu Teâlâ bilir. İşte bunlar nâsı (kötü) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Kimi (kötü) ameli dolayısiyle helâk olur. Kimi hardal gibi ezim ezim ezildikten sonra necat bulur. Nihâyet Allâhu Teâlâ ehl-i nârdan her kimlere rahmet buyurmayı dilemişse (onları çıkaracak. Dünyâda iken) Allâh`a ibâdet etmiş olanları çıkarmalarını meleklere emredecek, onlar da onları çıkaracaktır. (Melekler) onları âsâr-ı sücûddan (yâni secde a`zâlarındaki izlerden) tanıyacaklardır. Ve (işte onlar öylece) çıkarılacaklardır. Allâhu Teâlâ eser-i sücûdu ye(yip mahvet)meyi nâr(-ı Cahîm)e harâm kılmıştır. Binâenaleyh Âdem-oğlunun bütününü (Cehennem) ateş(i) yer de yalnız eser-i sücûdu yiyemez. Bunlar ateşten kavrulup kapkara olarak çıkarılacaklar. Üzerlerine Âb-ı hayât dökülecek de seyl uğrağında biten yabânî reyhan tohumları nasıl (çabuk) biterse (yeniden) öylece biteceklerdir. Sonra Allâh(u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri) kulları arasında (hüküm ve) kazâyı hitâma erdirir. (Ancak) Cennet ile Cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o, Cennet`e girecek ehl-i nârın sonuncusu olacaktır. (O kimse): "Yâ Rab, yüzümü (şu) ateşden döndür.