Gelen rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Ey müstakbel müslümanlar!) Sakın Ashâbı`ıma sebb ü şetm etmeyiniz. (Onların şeref ve fazîleti yüksektir. Bakınız!) Sizden birinin Uhud (dağı) kadar altın sadaka verdiği farzedilse, bu (muazzam sadakanın sevâbı) Ashâb`dan birisinin iki avuç (hurma) sadakası (fazîleti)ne erişemez. (Hattâ) bunun yarısına da ulaşamaz.
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bir kere Ebû Bekr, Ömer, Osman (radiya`llahu anhüm) ile birlikte Uhud`e çıkmıştı. Orada bulundukları sırada dağ deprendi. Bunun üzerine Resûlullah: Ey Uhud, uslu dur! Bil ki, üstünde bir Peygamber, doğru seciyeli bir zât, iki de şehîd bulunuyor, buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ömer İbnü`l-Hattâb (vefât ettiğinde, ve hayır ile şehâdet) ettiğimiz sıra ben, bir cemâat içinde ayakta idim, Ömer (in nâşı) tabutuna konmuştu. Cemâat Ömer İbnü`l-Hattâb için Allah`a duâ ettiler. Birisi omuzuma dirseğini koymuş şöyle diyordu: - Ey Ömer! Allah sana rahmet etti. Ben, Allah`ın muhakkak seni, iki dostunla (Resûlullah ve Ebû Bekr`le) berâber bulunduracağını kuvvetle umuyorum. Çünkü ben, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in çok def`a bir düziye: "Ben, Ebû Bekr ve Ömer`le şöyle oldum; ben, Ebû Bekr ve Ömer`le şöyle işledim; ben Ebû Bekr ve Ömer`le şuraya gittim" dediğini işitmiştim. Bunun için ben, Allah`ın seni (Hücre-i Saâdet`te) iki dostunla berâber bulunduracağını kuvvetle umardım. (İbn-i Abbâs der ki:) bir de dönüp baktım ki: Bu hitâbe sâhibi, Alî İbn-i Ebî Tâlib radiya`llahu anh`dir.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Bir kere rü`yâmda) ben, kendimi Cennet`e girmiş gördüm. Ve orada Ebû Talha`nın karısı Rümeysâ ile karşılaştım. Bir de gürültüsüz, sâkin bir ayak sesi işittim. Ve: - Kimdir bu? diye sordum. Cibrîl: - Bilâl`dir! diye cevab verdi. Cennet`te bir de (muhteşem) köşk gördüm. Avlusunda bir câriye vardı. Ben: - Bu köşk kimindir? diye sordum. Cibrîl: - Ömer`indir! diye cevap verdi. Onun içine girmek ve bakmak (gezip görmek) istedim. Fakat ey Ömer! Senin kıskançlığını hatırladım, (diye lâtîfe etti). Bunun üzerine Ömer: - Babam, anam sana kurban olsun yâ Resûla`llah!. Sana karşı mı kıskancım? diye cevap verdi.
Rivâyet olunduğuna göre, şöyle demiştir: Bir kimse Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e Kıyâmetten suâl edip: - Yâ Resûla`llah! Kıyâmet ne zaman kopacak? dedi. Resûlullah ona (hakîmâne bir üslûb ile): - O sâate, o güne ne hazırladın? diye sordu. Sâil: - Hiç bir şey hazırlamadım. Yalnız ben, Allah`ı ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`i sever (bir adam) ım! dedi. Resûlullah da: - Öyle ise sen, sevdiklerinle berâber (bulunacak) sın! diye müjdeledi. Enes İbn-i Mâlik der ki: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in bu: Sen, sevdiklerinle berâbersin! müjdesine sevindiğimiz gibi hiç bir şey bizi sevindirmedi. Yine Enes der ki: - Ben, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`i, Ebû Bekr`i, Ömer`i severim. Onlara olan bu aşk ve muhabbetim sebebiyle (kıyâmette) onlarla berâber olacağımı (Allah`ın inâyetinden) umarım. Velev ki onların hayır işlerine benzer hayır ve ibâdet işlememiş olayım.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Benî İsrâil`den sizden önce gelip geçen anlar içinde (Allahu Teâlâ tarafından mülhem) öyle kimseler vardı ki, onlar peygamberler (pâyesinde) olmadıkları halde kendilerine haber ilhâm olunurdu. Eğer ümmetim içinde de bunlardan bir kimse bulunursa (ki, şüphesiz bulunacaktır) o da muhakkak Ömer`dir.
Rivâyete göre, Mısırlılardan birisi Abdullah İbn-i Ömer`e gelerek: - Ey İbn-i Ömer! Uhud günü Osman, (harbe iştirâk etmeyip) kaçmıştır, bilir misin? diye sordu. İbn-i Ömer: - Evet! diye cevab vermiş. Sorucu: - Onun Bedir gazâsından da çekinip gizlendiğini de bilir misin? demiş, İbn-i Ömer: - Evet biliyorum! diye cevap vermiş. O kimse: - Osman Bîat-i Rıdvan`da bulunmamıştır; bunu da biliyor musun? demekle İbn-i Ömer: - Evet biliyorum! diye tasdîk etmiş. (Bu kimse sorgularına aldığı tasdîk cevaplarını fikrine uygun bulup tahsîn ederek): - Allahu Ekber, demiş. Bunun üzerine İbn-i Ömer (bu adamın yanlış düşüncelerini düzeltmek üzere): - Yâhu şöyle gel bakayım! Sana hakîkati bildireyim, diye şöyle îzâh etmiştir: Uhud harbi günü Osman`ın firârı keyfiyeti: Ben çok iyi bilir, sana da bildiririm ki, Cenâb-ı Hak Uhud`de bulunmamak kusûrunu afv ve bundan mütevellid günâhını mağfiret etmiştir. Bedir gazâsından gaybûbeti ise, Osman`ın refîkası olan Resûlullah`ın kızı (Rukayye) nin Bedir seferi sırasında ağır hasta bulunması ve Resûlullah`ın Osman`a: Ey Osmân, senin için Bedir`de hazır bulunan bir gazî sevâbı ve bir gazî ganîmet sehmi vardır; buyurup izin vermiş olması sebebiyledir. Bîat-i Rıdvân`da bulunamaması da (Mekke`ye vazîfe ile gönderilmiş olmasındandır). Eğer Mekke havâlîsinde Osman`dan ziyâde şeref ve nüfüz sâhibi bir kimse bulunsaydı, muhakkak Resûlullah Osman`ın yerine onu gönderirdi. Resûlullah Osman`ı gönderip o Mekke`ye gittikten sonra Bîat-i Rıdvân icrâ edilmişti. Osman`ın bu şerefli bîatten mahrûm olmaması için Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem sağ eline işâret ederek: İşte bu, Osman`ın elidir, buyurup onunla sol eli üzerine vurdu da: İşte bu, Osman için bîattir, buyurdu. Abdullah İbn-i Ömer Mısır`lı sorucuya (bu îzâhâtı verdikten sonra): - Sana verdiğim bu cevaplarla berâber artık şimdi gidebilirsin! dedi.
Rivâyete göre, Fâtıma radiya`llahu anhâ bir ara değirmen çevirmekten eline hastalık gelmişti. O sırada Nebî salla`llahu Aleyhi ve sellem`e getirilen esirlerden bir hizmetçi istemek üzere gelmişti. Fâtıma Resûla`llah`a gittiğinde onu bulamadı. Yalnız Âişe`yi buldu ve ona derdini anlattı. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem geldiğinde Âişe, Fâtıma`nın geldiğini haber verdi. Hazret-i Alî der ki: Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bize geldi. Ve bizi yatağımızda yatarken buldu. Hemen ben kalkmağa davranırken Resûlullah bize: - Yerinizde durunuz! buyurdu. Ve ikimizin arasına oturdu. Hattâ ben göğsümün üstüne dokunan iki ayağının serinliğini hissettim. Sonra Resûlullah: - İyi dinleyiniz! Sizin benden istediğiniz esir hizmetçiden daha hayırlı size bir şey öğreteyim mi? Siz (gece) yatağınıza girdiğinizde otuz dört def`a Allahu Ekber; otuz üç kere de Sübhâna`llah dersiniz, otuz üç def`a da El-Hamdü li`llah dersiniz. Bu yolda zikir size hizmetçiden hayırlıdır! buyurdu.
Rivâyete göre, şöyle demiştir: Ahzâb (Hendek gazâsı) günü ben, Ebû Seleme`nin oğlu Ömer ile berâber (çocuk olduğumuzdan, Peygamber`in) kadınlar (ın) ın yanında bulunduk. Bir de baktım ki (babam) Zübeyr, atının üstünde iki üç kere Benî Kurayza`ya gidip geliyor. Ben (evimize) dönüp geldiğimde babama: - Ey baba! Ben seni Benî Kureyza`ya gidip gelirken gördüm, dedim. Babam: - Yavrucuğum! Sen beni (öyle) gördün mü? dedi. Ben de: - Evet! dedim. Babam (bu hareketinin sebebini bildirerek) dedi ki: - Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: Benî Kurayza`ya kim gider de onların (vaziyeti) haberiyle bana gelir, (bildirir?) dedi. Ben de (icâbet edip) gittim. Gelince Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem, bana babasiyle anasını bir arada yâdederek: - Zübeyr, babam, anam sana kurban olsun! buyurdu.
Rivâyete göre, şöyle demiştir: (Uhud seferinde) harbin kızıştığı öyle saatler oldu ki: O zamanlarda Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in maiyetinde benimle Sa`d İbn-i Ebî Vakkas`dan başka kimse kalmadı.