Rivâyete göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Bir kere rü`yâmda) nâsı bir meydanlıkta toplu olarak gördüm. O sırada Ebû Bekr kalktı. (Halkı sulamak için kuyudan) bir, yâhut iki kova su çekti. Fakat Ebû Bekr`in su çekmesinde za`f ve güçlük vardı. Allah Ebû Bekr`i mağfiret etsin (mağfiret edecektir de). Sonra (bu küçük kovayı Ömer aldı. Ve alınca bu kova Ömer`in elinde büyük bir kovaya tahavvül etti. Ben, halk içinde Ömer`in gördüğü işi işliyebilecek kuvvette kavî ve kâmil bir kişi görmedim. En sonu nâs o meydanı develerin sulak ve eylek yeri edindiler.
Rivâyete göre (Medîne`de) birtakım Yahûdîler Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e gelerek içlerinden bir erkekle bir kadının zinâ ettiğini hikâye ettiler, (ve ne hükmedersiniz? dediler). Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem onlara: - Siz, Recim (hükmü) hakkında Tevrât`ta ne bulursunuz? diye sordu. Onlar: - Biz zinâ edenleri teşhîr ederiz, bunlar bir değnekle de döğülürler. Abdullah İbn-i Selâm bunlara: - Yalan söylediniz!. Tevrât`ta Recim (âyeti) vardır, dedi. Bunun üzerine Tevrât`ı getirdiler. Ve kitabı açtılar. Yahûdîlerden birisi (Abdullah İbn-i Surya) elini Recim âyeti üzerine koyarak ondan önceki ve sonraki âyetleri okumağa başladı. Abdullah İbn-i Selâm ona: - Elini kaldır! dedi. O da elini kaldırınca Recim âyeti görülüverdi. Yâhûdîler: - Yâ Muhammed! Abdullah İbn-i Selâm doğru söylemiştir: Tevrât`ta hakîkaten Recim âyeti vardır, dediler. Bunun üzerine (Resûlullah zinânın vukuu hakkında şâhid istedi. Dört Yahûdî zânî ve zâniye aleyhinde vech-i mahsûs üzere şehâdet ettiler.) Resûlullah da bunların recmolunmalarına hükmetti de recmolundular.
Gelen bir rivâyette şöyle demiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem zâmanında ay ikiye bölündü de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: Şâhid olunuz! buyurdu.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem kendisine bir (kurbanlık) koyun alması için Urve`ye bir dînar vermişti. O da bir dînar ile iki koyun almış, sonra bu koyunların birisini bir dînâra satarak Resûlullah`a bir dînar ve bir koyunla gelmişti. Bunu üzerine Resûlullah Urve`ye alım ve satımında bereket olması sûretiyle duâ etti. Ve bundan böyle Urve, toprak satın alsa ondan da herhalde kazanır oldu.
Rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna bir kadın gelmişti. (Avdet ederken) Resûlullah kadına (tekrar) mürâcaat etmesini emîr buyurmaları üzerine, kadın sanki Resûlullah`ın vefâtından kinâye ederek: - Ya ben gelir de seni bulamazsam? diye sordu. salla`llahu aleyhi ve sellem: - Şâyet beni bulamazsan Ebû Bekr`e mürâcaat et! diye cevâb verdi.
"Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i (ilk) gördüğümde onun berâberinde (ilk müslüman olarak) beş köle, iki kadın, bir de Ebû Bekr`den başka kimse yoktu" dediği rivâyet olunmuştur.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere ben, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in yanında oturduğum sıra, bir de Ebû Bekr`in elbîsesinin eteğini dizkapakları açılıncaya kadar toplayarak (telâşla) geldiği görüldü ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bize: - Herhalde arkadaşınız birisiyle çekişmiş olacak, buyurdu. Sonra Ebû Bekr gelip selâm verdi. Ve: - Yâ Resûla`llah! Benimle Hattâb-oğlu arasında bir münâzaa vuku` buldu. Fakat bu münâkaşada ben Ömer`e tecâvüz etmiştim. Sonar pişmân oldum da Ömer`den kusûrumun affını diledim. Fakat Ömer imtinâ` etti. Ben de huzûrunuza geldim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah üç kere: - Allah seni mağfiret etsin yâ Ebâ Bekr! buyurdu. Sonra Ömer de bu dargınlıktan nedâmet ederek ve Ebû Bekr`in evine giderek: Ebû Bekr burada mı? diye sormuş. Ev halkı: Hayır, burada değil, diye cevap vermeleri üzerine Ömer de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna geldi. Ve ona selâm verdi. Bu sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in sîmâsı (nın rengi) değişmeğe başladı. Hattâ Ebû Bekr (Resûlullah`ın Ömer`e itâb etmesinden) korktu da iki dizi üzerine çökerek iki kere: - Yâ Resûla`llah! Vallahi bu işde ben Ömer`den ziyâde ileri gitmişimdir, dedi. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (hepimize hitâb ederek): - Şüphesiz ki, Allah beni size Peygamber göndermişti. Bunu size teblîğ ettiğimizde hepiniz beni yalanlamıştınız da (Nübüvvetime yalnız) Ebû Bekr inanmıştı. Ve uğrumda canını, malını fedâ etmişti, buyurdu. Sonra Resûlullah iki kere: - Şimdi Ashâbım! Siz, (bu azîz) dostumu bu nisbetiyle, ve bu husûsiyetiyle bana bırakırsınız değil mi?. buyurdu. (Râvî Ebü`d-Derdâ` der ki:) Ebû Bekr hakkında izhâr olunan bu ta`zîm üzerine ba`de-mâ onun hatırı için incitilmedi.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Amr`ı, Zât-ı Selâsil (gazâsı için teçhîz olunan) asker üzerine kumandan nasbedip göndermişti. Râvî Amr der ki: (Bu gazâdan döndüğümüzde) Resûlullah`ın huzûruna girdim. Ve: - Yâ Resûla`llah! Ashâb içinde size en sevimli kimdir? diye sordum. Resûlullah: - Âişe`dir! buyurdu. Ben: - Erkeklerden kimdir? dedim. Resûlullah: - Âişe`nin babası! buyurdu. Ben: - Sonra kimdir? dedim. Resûlullah: - Ömer İbn-i Hattâb buyurdu. Sonra Resûlullah bir takım ricâlin adlarını saydı. (Amr İbn-i Âs der ki: Resûlullah beni en sonraya bırakır korkusiyle sustum da başkalarını sormadım).
Rivâyete göre: Bir kere Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Kim ki giydiği libâsını kibirlenerek (yerde) sürüklerse, Kıyâmet gününde Allah ona rahmet nazariyle bakmaz, buyurmuştu. Ebû Bekr: - Yâ Resûla`llah! Benim libâsımın iki tarafından birisi -ben onu sürünmekten korumazsam- muhakkak yerde sürünür! (Ne buyurulur?) diye sordu. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem de: - Sen kaftanını sürüklemeyi kibirlenerek işler değilsin! diye cevap verdi.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh bir kere evinde abdest alıp dışarı çıkmıştı. Ebû Mûsâ (rivâyetine devâm ederek) der ki: Evden çıkınca: Artık bugün muhakkak Resûlulluh salla`llahu aleyhi ve sellem`in meclisine gitmek, ve bütün gün herhalde maiyyetlerinde bulunmak bana lâzımdır, diye ahdettim. Râvî der ki: Ebû Mûsâ bu niyetle Mescid (-i Saâdet)`e geldi. Ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`i sordu. Mescid`de bulunanlar: Resûlullah Mescid`den çıktı ve şu cihete yönelip gitti, dediler. Ben de Mescid`den çıkıp Resûlullah`ı sora sora peşisıra gittim. Nihâyet Resûlullah`ı Erîs kuyusu (nun bulunduğu bosta) na girmiş buldum. Ben de kapının yanına oturdum. Bu bostanın kapısı, hurma dalından yapılmıştı. Nihâyet Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem kazâ-yi hâcet edip abdest aldı. Ben de kalkıp Resûlullah`ın yanına vardım. Gördüm ki, Resûlullah Erîs kuyusuna ve kuyu ağzındaki bileziğinin ortasına oturmuş ve (serinlemek için) iki baldırını açarak kuyuya sarkıtmıştı. Ben Resûlullah`a selâm verdim. Sonra geri dönüp kapının yanına oturdum. Ve kendi kendime: Artık bugün ben, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in kapıcısı olurum, diye karar verdim. Bu sırada Ebû Bekr radiya`llahu anh gelmişti. Kapıyı çaldı. Ben: O kimdir? diye sordum. Ebû Bekr! dedi. Biraz müsâade ediniz! dedim. Sonra gittim; Yâ Resûla`llah! Şu bekleyen Ebû Bekr`dir; (huzûrunuza gelmek için) müsâade istiyor, dedim. Resûlullah: İzin ver ve onu Cennet`le müjdele! buyurdu. Geri döndüm. Ebû Bekr`e: Giriniz! Hem Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem seni Cennet`le müjdeler, dedim. Ebû Bekr girdi. Ve kuyu bileziğinde Resûlullah`ın sağ tarafına isâbet eden yere oturdu. Ve baldırlarını açarak Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in yaptığı gibi ayaklarını kuyuya sarkıttı. Sonra ben dönüp (kapı yanındaki yerime geldim) oturdum. Ben (evden çıkarken) kardeşimi abdest alıp arkamdan bana yetişmek üzere bırakmıştım. Kardeşimi kastederek: Allah filân hakkında hayır ve saâdet kastederse şimdi o da buraya gelir, diye hatırladım. Bu sırada birisi kapıyı salladı. Kimdir o? dedim. Ömer İbnü`l-Hattâb`dır! diye cevap verdi. Biraz müsâade ediniz! dedim. Sonra Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldim, selâm verip: Yâ Resûlullah, şu bekleyen Ömer İbnü`l-Hattâb`dır; müsâade istiyor, dedim. Resûlullah: İzin ver, ve onu Cennet`le müjdele! buyurdu. Geldim ve Ömer`e: Giriniz! Ve Resûlullah seni Cennet`le müjdeledi, dedim. Ömer de girdi. Ve kuyu ağzındaki bileziğin Resûlullah`ın sol tarafına tesâdüf eden yerine oturdu. O da iki ayağını kuyuya sarkıttı. Sonra ben kapı yanındaki yerime dönüp oturdum. Yine (kardeşimi hatırlıyarak): Allah filân hakkında hayır ve saâdet dilerse, o da buraya gelir (bu saâdete erişir) dedim. Yine bir adam geldi, kapıyı depretti. Kimdir o? dedim. Osman İbn-i Affân`dır, dedi. Biraz müsâade ediniz! dedim. Ve Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e gelip haber verdim.. Resûlullah: İzin ver, onu da kendisine erişecek belâ ve imtihan üzerine Cennet`le müjdele! buyurdu. Ben de geldim ve Osman`a: Giriniz! Resûlullah seni, cenâbınıza erişecek belâ ve musîbet üzerine Cennet`le müjdeledi, dedim. O da girdi. Fakat kuyu bileziğini dolmuş buldu da Resûlullah`ın karşısında başka tarafa oturdu.