Rivâyete göre, Talha, (Uhud harbinde) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`i eliyle (düşman taarruzundan) sıyânet etmiş ve (bu sırada) eli, (bir ok isâbet ederek) yaralanmış, nihâyet çolak olmuştur.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Uhud günü beni taltîf ve tebcîl için babasiyle anasını birlik yâdederek: (Babam, anam sana kurban olsun!) buyurdu, demiştir.
Rivâyete göre: Alî bir ara Ebû Cehl`in kızı ile nişanlanmak istemişti. Alî`nin bu arzusunu Fâtıma duyarak Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e gelip: - Babacığım! Herkes seni kızlarına darılmış (da onlara bakmıyor) sanıyor. Bak işte Alî, Ebû Cehl`in kıziyle nişanlanıyor! dedi. Bunun üzerine Resûlullah kalktı (bir hutbe îrâd etti). Misver der ki: Resûlullah bu hıtbesinde şahâdet getirdikten sonra şöyle dediğini işittim: - Besmele, Hamdele ve şahâdetten sonra derim ki: (Zeyneb`i) ben, Ebü`l-Âs İbn-i Rebî` a nikâh ettim. O bana (Zeyneb üzerine evlenmeyeceğine) söz verdi. Ve bana karşı (verdiği sözde) doğru hareket etti. (Yalan çıkmadı). Fâtıma da benden ayrılmış bir cüz`dür. Muhakkak ki, ben, ona karşı fenâlık yapılmasını çirkin görürüm. Vallahi, Resûlullah`ın kızı, Allah`ın düşmanı (Ebû Cehl`) in kızı ile, bir erkeğin yanında birleştirilmez!. Bunun üzerine Alî, Ebû Cehl`in kızı ile evlenmeyi bıraktı.
Şöyle dediği de rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in Abd-i Şems oğullarından dâmâdı (Ebü`l-Âs`)ı bir kere yâd etti ve onun hısımlığını pek güzel övdü: - O, bana söz verdi, sözünde gerçek çıktı ve bana verdiği va`di yerine getirdi, buyurdu.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Rumlar üzerine göndermek üzere) bir fırka mücâhid techîz etmiş ve buna Üsâme İbn-i Zeyd`i emîr ve kumandan ta`yîn etmişti. Bâzı kimseler Üsâme`nin emâretine i`tirâz ve dedikodu etmişlerdi. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (asabîleşerek bir hutbe îrâd etti. Ve hutbesinde): - Siz, şimdi Üsâme`nin kumandanlığına ta`n ediyorsunuz. (Size hatırlatırım ki): Siz, bundan önce onun babasının emâretine de dil uzatmıştınız. Allah hakkı için Zeyd emârete nasıl tâmamiyle lâyıksa ve o, bana nâsın en sevimlilerinden biri ise, hiç şüphesiz şu Üsâme de babasından sonra bana nâsın en sevimlilerindendir, buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem yanımda iken (müdleci) bir kaif bir izci gelmişti. Üsâme İbn-i Zeyd ile Zeyd İbn-i Hârise (küçük bir kaftan altında) yan yatmışlar (ayakları meydanda uyuyorlar)dı. Kaif (şöyle baktı: - Şu ayakların bâzısı öbürlerinden olmuştur! dedi. Kaifin bu sözü ile Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in (hutût-ı veçhiyesi şimşek çakar gibi nurlar saçarak) yüzü güldü. Ve buna hayret ederek bu hayretini bana da bildirdi.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Mahzûm oğulları (eşrâf)ından (Fâtıma adlı) bir kadın (mücevherat) çalmıştı. (Kureyş): - Bu (kadının cezâdan affı)nı Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e kim arzedebilir? diyorlardı ve hiç bir kimse Resûlullah`a söylemeğe cesâret edemiyordu. Nihâyet Üsâme İbn-i Zeyd (cesâretlenerek) söyledi. Bunun üzerine Resûlullah: - (Tuhaf şey? Vaktiyle) Benî İsrâli, bunların arasında büyükler ve nüfûz sâhipleri çalarsa, onları bırakırlardı da zayıf olanlar çalarsa, onların ellerini keserlerdi. (Emîn olmalıdır ki:) Eğer (kızım) Fâtıma çalmış olsaydı, onun da elini keserdim! buyurdu.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Üsâme`yi Hasen (İbn-i Alî) ile berâber (kucağına) alarak: - Allahım! Sen bunları sev! Çünkü ben bunları seviyorum, temennîsinde bulunduğu rivâyet olunmuştur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in, kendisine: Abdullah hakîkaten iyi bir kişidir, dediği rivâyet olunmuştur.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Şam mescidinde bir kere Ebü`d-Derdâ`nın yanına bir genç (Alkame İbn-i Kays-i Nehaî gelip) oturmuş da: - Allahım! (Adlarını bilmediğim bir cemiyet içine geldim.) Bana burada iyi bir âşinâ ihsân buyur! diye kendisine bir dost temmenî etmiş. Bunun üzerine Ebü`d-Derdâ`: - Sen kimlerdensin (ve nerelisin?) diye sormuş. Alkame: - Kûfe ahâlîsindenim! (Buraya ilim tahsîli için geldim) diye cevap vermiş. (Râvî der ki:) Ebü`d-Derdâ`: - Hani Resûlullah`ın sırrına (gizli haberlerine) vâkıf olan ve kendisinden başka o sırları kimse bilmeyen -yâni Huzeyfe- sizin içinizde değil midir? dedi. Alkame: - Evet (Kûfe`de) aramızdadır! diye cevap verdi. Ebü`d-Derdâ`: - Hani Resûlullah`ın duâsı üzerine Allah`ın şeyta(n şerri)nden kurtardığı Ammâr aranızda değil midir? dedi. Alkame: - Aramızdadır! diye cevap verdi. Ebü`d-Derdâ`: - Hani Peygamber`in o misvâkini veya sırrını, (Peygamber`in giydiği nalınlarını, dayandığı müttekâsını ve su kabını) taşıyan (İbn-i Ümmü Abd yâni İbn-i Mes`ûd) sizin içinizde değil midir? dedi. Alkame: - İçimizdedir! dedi. Ebü`d-Derdâ`: - (Şu halde aranızda Ashâb`ın bu kadar büyük ulemâ ve fukahâsı varken sen buralarda ne arıyorsun ey oğul? dedi. Sonra:) - Abdullah İbn-i Mes`ûd: ...(âyetinden sonraki âyet)i nasıl okuyor? dedi. Alkame: -... diye okur! dedi. Ebü`d-Derdâ`: - (Vallahi Resûlullah`ın bana okuttuğu böyledir; Resûlullah`dan müşâfeheten, ağız ağıza böyle öğrendim. Fakat) şu Şamlılar yok mu? Bana karşı ...(kırâetinde) ısrâr ediyorlar da en sonu beni, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`den işittiğim kırâetten caydırmak istiyorlar! dedi.