Rivâyete göre, Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Havuzumun mesâfesi Eyle ile Yemen`in San`a şehri arasındaki mesâfe gibidir. O havuzumda gök yıldızlarının sayısınca bardaklar vardır.
Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bir ara (ben havuzumun başında) duruyordum. Bir de orada bir cemâat gördüm. Hattâ onları tanıdım. Benimle onlar arasında (ve onlar üzerinede me`mûr) bir melek belirdi. Bu cemâate geliniz! Dedi. Ben de bu meleğe: (Bunlarla) nereye gidiyorsun? Diye sordum. Melek: Vallahi Cehennem`e, diye cevab verdi. Bunların günâhı nedir ki? Dedim. Melek: Yâ Resûla`llah! Sen (in vefâtın) dan sonra bunlar kıçlariyle dönüp (dinlerine) arkalarını çevirerek irtidâd ettiler, dedi. Sonra (havuz başında) bir cemâat daha gördüm. Hattâ onları da tanıdım. Benimle bunlar arasında (bunların üzerine me`mûr) bir melek çıktı da bunlara: Haydi geliniz! Dedi. Ben bu meleğe: Bunlarla nereye gidiyorsun, diye sordum: Vallahi Cehennem`e diye cevab verdi. Bunların günâhı nedir ki? Dedim. Melek: Sen(in vefâtın) dan sonra bunlar kıçlariyle dönüp arkalarını çevirerek irtidâd ettiler, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: Sanmam ki bu (havuza yaklaşıb da geri çevrilenler) den Cehennem`den kurtulanlar olsun. Ancak çobansız, yolunu şaşıran deve sürüsünden yolunu bulanlar misâli bunlardan da (tek tük) Cehennem`den kurtulanlar olsun, buyurdu.
Rivâyete göre, Hârise: "Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`in (Kevser) havuzunu yâd edib de: O, Medîne ile San`a arasındaki mesâfe mesâhası gibidir" buyurduğunu işittim, demiştir.
Rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kere Resûl-i Ekrem`e bir kimse (İmrân`dan kendisi): Yâ Resûla`llah! Ehl-i Cennet cehennemliklerden (Allah`ın kazâ ve kaderiyle) bilinir, (ayırd edilir) mi? Diye sordu. Resûlu`llah: Evet ayırd edilir, buyurdu. İmrân: Öyle ise (Cennetlik, Cehennemlik ezelde belli olunca) hayır işliyenler, ibâdet edenler niçin işlenmeli? Dedi. Resûl-i Ekrem: Herkes niçin yaradıldıysa onu işler, kendisi için (ezelde) ne müyesser (ve mukadder) kılındıysa onu yapar, buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem (bir kere) bize bir hutbe îrâd ederek, bu hutbesinde, kıyâmet kopuncaya kadar mukadderâta âid ne şey varsa hiç birisini bırakmayıp zikretti. Bunları belleyen belledi, bellemiyen câhil kaldı. Eğer ben bir şeyi unuttum sanıp da şimdi onu hatırlıyorsam, bu bilgim, kişinin bildiği bir şey, hâfızasından kaybolup da sonra onu görüp bilmesi gibidir.
Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Âdem-oğluna nezir, tahmîn etmediğim bir şey getirmez. Lâkin Allah`ın takdîridir ki, Âdem-oğlunu (nezir etmeğe) sürükler. (Nasıl ki) Ben bir şeyin (bir malın verilmesini) oranlarım. Bu takdîrimle o şeyi (o malı) bahîlden çıkarmak isterim.
Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Hiç bir pâdişah, pâdişâh ol(ub erîke-i saltanata otur)maz ancak onun iki (nevi`) sırdaşı (ve havassı) bulunur. Bunun birisi pâdişâha hayır yolu gösterir ve hayra teşvîk eder; öbürüsü şer yolu gösterir ve şerre teşvîk eder. Ma`sûm olan pâdişâh da Allah`ın (fenâlıktan) koruduğu kimsedir.
Rivâyete göre, İbn-i Ömer: "Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem, çok def`a: Gönülleri (çevirib) döndüren Allah`a and olsun ki, yapmam! Diye yemîn ederdi" demiştir.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem bana bir kere şöyle öğüd verdi: Ey Abdurrahmân İbn-i Semüre! Sakın Emir olmak isteme, (kimseden riyâset talebinde bulunma). Eğer sen isteyerek sana emâret ve riyâset verilirse istediğin şey ile (yalnız) bırakılırsın (Allah`ın inâyetine mazhar olmazsın). Eğer emâret ve riyâset, sen istemeden tevcîh olunursa (Allah tarafından) yardım olunursun, (güzel idâre edersin). Bir de, ey Abdürrahmân! Sen bir şeye yemîn edib de başkasını ondan daha hayırlı gördüğünde yemîninden keffâret verib o hayırlı olan işi işle.
Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem: (Biz Müslümanlar dünyâdaki ümmetlerin) sonuyuz, kıyâmet gününde önüyüz, buyurmuştur: Vallahi, sizin biriniz âilesi aleyhinde (yemîn edib de) yemîninde inad ve isrâr etmesi (yemînini bozub) Allah`ın farz kıldığı keffâreti vermesinden günahkârdır.