Bir gece Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte bulunuyorduk. (Ayın on dördüne müsâdif idi.) Kamere bakıp buyurdu ki: Şu ayı nasıl rü`yetinden hiç biriniz mahrûm olmaksızın hepiniz (zahmetsizce) görüyorsanız, Rabbiniz (Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri) ni de öylece göreceksiniz. Artık güneşin tulûundan da, gurûbundan da evvelki namazların hiç birinden alıkonmamak elinizden gelirse (ona) çalışınız.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Hergün) birtakım melâike geceleyin, diğer takım melâike de gündüzün yekdiğeri müteâkib size gel(ip içinizde kal)ırlar. Bunlar sabah ile ikindi namazlarında buluştukdan sonra (evvelce) içinizde kalmış olanlar semâya urûc ederler. Rablar (Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri namaz kılmış kullarının) hallerine a`lem iken (yine o meleklere: "Kullarımı ne halde bıraktınız?" diye sorar. Onlar da: "Onları namaz kılarken bıraktık. Nitekim namaz kılarlarken bulmuştuk." cevâbını verirler.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Biriniz ikindi namazından bir secdeyi gün batmadan evvel yetiştirecek olursa namazını tamamlasın. Sabah namazından da bir secdeyi gün doğmadan yetiştirecek olursa namazını tamamlasın.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`den (şu temsîli) işittim. Buyuruyordu ki: Sizden evvel gelen ümmetlere nisbetle sizin (dünyâda müddet-i) bekânız (bütün güne nisbetle) ikindi namazından gurûb-ı şemse kadar (olan müddet gibi) dir. Ehl-i Tevrât`a Tevrat verildi. (Onunla) âmil ol(up çalış)dılar. Lâkin gün yarıyı bulunca çalışmaktan âciz kal(ıp vazgeç)diler. Onlara da birer kırat (olan gündelik) verildi. Sonra bize Kur`ân verildi. Gurûb-ı şemse kadar çalıştık. Ve bize ikişer kırat olarak (gündelik) verildi. Bunun üzerine ehl-i Tevrât ile ehl-i İncil: "Ey Rabbimiz, onlara ikişer kırat, bize ise (yalnız) birer kırat verdin. Halbuki biz daha çok çalıştık." derler. Allah (Celle ve Alâ Hazretleri) de: "(Bütün gün çalıştığınıza göre şart edilen) gündeliğinizden bir şey kestim mi ki?" diye sorar. Onlar: "Hayır, (kesmedin yâ Rab)" derler. O da: "İşte o, benim (kerem ve) fazlımdır ki, dilediğime veririm" buyurur.
Biz akşam namazını Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte kılardık da her birimiz namazdan çıktığında attığı okun nereye düştüğünü gör(ecek kadar henüz aydınlık bulun)urdu.
Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz öğleni (zevalden sonra) gündüzün sıcağında, ikindiyi henüz güneş (beyaz ve) tertemiz iken, akşamı güneş battığında, yatsıyı da gâh (erken) gâh (geç) kıldırırdı. Cemâati toplanmış bulduğunda ta`cîl, gecikmiş bulduğunda te`hîr ederdi. Sabah namazını ise onlar, yâhud Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem karanlıkda kılarlardı.
Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: A`râb (takımı, şu) namazınızın, yâni salât-ı mağribin isminde size gâlib gelmesinler. -Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu. (Yâhud Abdullâh b. Mugaffel-i Müzenî dedi) ki: A`râb (mağribe) işâ derler.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem işâ namazını (erken kıldırmak âdetleri iken) bir gece geç vakte kadar bırakmışlardı. Bu (dediğim) İslâm henüz yayılmadan evvel idi. (O gece) hücre-i saâdetlerinden (erken) çıkmadılar. Nihâyet Ömer (gelip: "Yâ Resûlâ`llâh, buradaki) kadınlar, çocuklar (hep) uyuya kaldılar." dedi. Bunun üzerine (Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem dışarıya) çıkıp ehl-i mescide: "Şimdi yeryüzünde sizden başka bu namaza intizâr eden yoktur." buyurdular.
Ben ve gemide benimle (Medîne`ye) gelenler Bakî-i Buthân`a inmiştik. Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem de Medîne`de idi. Her gece yatsı namazı vaktinde Nebiyy-i Mükerrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`in huzûruna bizimkilerden beş on kişi nöbetle giderlerdi. (Bir def`asında) arkadaşlarımla ben Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`i kendilerine âid bir iş ile biraz meşgul bulduk. (Ondan dolayı da) namazı gecenin yarısı oluncaya kadar geciktirdi. Derken Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem, (hücre-i saâdetinden) çıkıp hazır olanlara (namazı) kıldırdıktan sonra oradakilere: "(Gitmeğe) acele etmeyiniz. Sizlere müjdem var! Nâs içinde sizden başka bu saatte namaz kılan hiçbir kimsenin bulunmaması Allâh`ın size (hâs olan) ni`metlerindendir", yâhud da: "Bu saatte sizden başka namaz kılmış kimse yoktur." buyurdu. -Bu iki sözün hangisini buyurduğunu Ebû Mûsâ`nın kestiremediğini râvî söylüyor.- Yine Ebû Mûsâ radiya`llâhu anh diyor ki: Bunun üzerine Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`den (bunu) işittiğimize sevine sevine (yerimize) döndük.
Âişe radiya`llâhu anhâ: "(O zamanlarda yatsıyı) şafağın kaybolmasından gecenin sülüs-i evveline kadar olan vakit içinde kılarlardı." diyor. İbn-i Abbâs radiya`llâhu anhümâ`dan bir rivâyette de müşârün-ileyh şöyle diyor: "... derken Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem çıktı. Başından su damladığı ve (mübârek) başına elini koyduğu halde (teşrîfi) hâlâ gözümün önündedir. Teşrîfini müteâkib buyurdu ki: Benim tarafımdan ümmetime meşakkat (yüklemek) olmasaydı (bu namazı hep) böyle kılmalarını emrederdim.