Resulullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Sıcak şiddetlendiği vakitte salât (-ı Zuhru) serinliğe bırakınız. Zîrâ sıcağın şiddeti Cehennem`in kaynamasındandır. Nâr(-ı Cehennem) Rabbine arz-ı şekvâ etti. "Yâ Rab, beni ben yiyorum. (İzin ver)" dedi. Allâhu Teâlâ da iki def`a nefes almasına izin verdi. Nefesin bir kışın, diğeri yazın. En çok ma`rûz olduğunuz sıcak ile sizi en ziyâde üşüten zemherîr (işte budur).
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte bir seferde bulunuyorduk. Müezzin (Bilâl-i Habeşî radiya`llâhu anh) Öğlen ezânını okumak istedi. Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem: "Serinliği bekle (de öyle oku)." buyurdu. (Bir müddet) sonra yine okumağa davrandı. Yine: "Serinliği bekle (de öyle oku)." buyurdu. (Müezzin) tâ tepelerin gölgelerini uzanmış gördüğümüz zamâna kadar (bekledi). Buhârî`nin bu hadîse âit rivâyetinde: Bunun üzerine Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: `Şüphesiz sıcağın şiddeti Cehennem`in kaynamasındandır. Binâenaleyh sıcak şiddetlendiği zaman namazı serinliğe bırakınız." ziyâdesi vardır.
(Bir def`a) Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem güneş (nısfü`n-nehârdan) meylettiğinde (Hücre-i Saâdetten) çıktı. Öğleni kıldırdıktan sonra minbere (çıkıp) ayakta durdu. Kıyâmetten bahis buyurdu. O gün (pek) büyük şeyler olacağını haber verdi. Sonra: "Bana bir şey sormak isteyen varsa (şimdi) sorsun. Bu makâmımda durduğum müddetçe bana her ne sorarsanız (hemen) haber vereceğim." buyurdu. Halk (Nebî aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm`ın gazabından müteessir olarak) pek ziyâde ağlaştılar. (Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem de) tekrar tekrar hep "Sorsanıza!" diyordu. Derken Abdullâh b. Huzâfe es-Sehmî (radiya`llâhu anh) ayağa kalkıp "Benim babam kimdir?" diye sordu. "Baban Huzâfe`dir." buyurdu. Sonra yine: "Sorsanıza!" (diye ilhâh) buyurdu. Bunun Üzerine Ömer b. el-Hattâb (radiya`llâhu anh) iki diz üstü gelip: "Yâ Resûlâ`llâh bu kadarı elverir. Biz) Allâhu Teâlâ`yı Rab, İslâm`ı din, Muhammed (salla`llâhu aleyhi ve sellem)`i Nebî olarak kabûl ve tasdîk ettik." dedi. Bunun üzerine (Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem biraz) sükût buyurduktan sonra: "Demincek Cennet ile Cehennem şu duvarın yüzünde bana arz olundu. Ne böyle hayrın, ne de böyle şerrin mislini görmüş değilim." buyurdu.
Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem sabah namazını her birimiz yanında oturanı tanıyacak kadar aydınlık olduğu zaman kıldırır, bu namazda altmıştan yüz âyete kadar okurdu. Öğlen namazını güneş (mağribe doğru) meylettiği vakitte kıldırırdı. İkindiyi de (öyle bir saatte kıldırır ki,) birimiz (namazdan sonra mescitden) Medîne`nin en uzak yerine gider (evine) dönerdi de güneş henüz dipdiri bulunurdu. Râvî (Ebu`l-Minhâl Seyyâr b. Selâme) Akşam namazı hakkında (Ebû Berze radiya`llâhu anh`in) ne dediğini unutmuş. (Ebû Berze) demiş ki: (Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem) yatsı namazı gecenin (ilk) sülüsüne -sonradan deyişine göre yarısına- kadar te`hirde beis görmezdi.
Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem öğlen ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı (birlikte) yedi (rek`at) ve sekiz (rek`at) olarak kıldırdı.
Ravi`nin (evkât-ı) salâvât hakkında biraz yukarıda geçen (324 rakkamlı) hadîsi ki, bu rivâyette (Sahâbî-i müşârün-ileyh) yatsı namaz(larının vakti)nden bahsederken: "(Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem) bu (namaz) dan evvel uyumaktan ve ondan sonra da oturup konuşmaktan hoşlanmazdı" (ziyâdesi) vardır.
Biz (vaktiyle) ikindi namazını kılardık. Sonra insan Benû Amr b. Avf (yurdun)a giderdi de onları ikindiyi kılıyor bulurdu.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem, güneş henüz yüksek ve dipdiri iken ikindi namazını kıldırdı. (Namazdan sonra) avâlîye giden insan oraya varırdı da güneş hâlâ yüksek bulunurdu.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: İkindi namazını kaçıran kimse sanki ehl (ve ıyâl) ini de, malını da elinden kaçırmış, (helâklariyle musâb olmuş) gibidir.
Bulutlu bir günde şöyle demiştir: İkindi namazını ta`cîl ediniz. Zîrâ Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem: "Her kim salât-ı asrı (amden) terkederse ameli bâtıl olur." buyurdu.