İki namaz vardır ki, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem onları sırran da, alâniyeten da (yâni evinde de, dışarda da) terketmezdi. (Onlar da) sabah namazından evvel iki, ikindi namazından sonra da iki rek`at idi.
Bir gece Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte yolculuk ediyorduk. İçimizden biri. "Yâ Resûlâ`llâh, gece sonu emretsen de konak etsek!" dedi. (Cevâben): "Korkarım uyuyakalıp namazı kaçırırsınız." buyurdu Bilâl (radiya`llâhu anh): "Ben sizi uyandırırım." dedi. Yattılar. Bilâl de arkasını râhilesine (yâni bindiği deveye) daya(yıp bekle)di. (Derken) gözleri kapanıp (o da) uyuyakaldı. Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem uyandığı zaman hâcib-i şems gözükmüştü. "Bilâl, dediğin nerede kaldı?" buyurdu. (Bilâl:) "Bana bu güne gelinceye kadar bunun gibi (ağır) bir uyku basmış değil." dedi. (Bunun üzerine) Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Allâhu Teâlâ istediği zamanda ruhlarınızı kabzetti. (Yine) istediği zamanda geri çevirdi. Bilâl, kalk, ezan oku. (Bunun üzerine) Bilâl halkı namaza da`vet etti yâni ezan okudu. (Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem) abdest aldı. Güneş yükselip bembeyaz olduğu vakitte de kalktı, namazı kıldırdı.
Handek günü Ömer b. el-Hattâb radiya`llâhu anh gün battıktan sonra gelip küffâr-ı Kureyş`e sebbetmeye başladı. Ve: "Yâ Resûlâ`llâh, ikindiyi az daha gün batmadan kılamayacaktım." dedi. Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem: "Vallah, ben de kılamadım." buyurdu. Bunun üzerine kalktık, Buthân`a gittik. (Orada Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem) namaz için abdest aldı. Biz de namaz abdesti aldık. (Ondan sonra) gün batmış iken ikindiyi, arkasından da akşamı kıldırdı.
Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Siz namaza muntazır oldukça hep namaz içindesiniz.
Yukarıda 96 ncı olarak geçen hadisi. -Burada da Abdullâh b. Ömer radiya`llâhu anhümâ Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`in: "(Yüz seneye kadar) bugün yeryüzünde olanlardan hiçbir kimse kalmayacaktır." buyurduklarını rivâyet ettikten sonra: "Bu sözden murâd-ı (âlî-i) Nebevî o karnın (bu müddet içinde) munkarız olacağını haber vermek idi." demiştir.
Ashâb-ı Suffe fakir kimselerdi. Bir def`a Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem: "İki kişilik yiyeceği olan (onlardan) bir üçüncüsünü, dört kişilik yiyeceği olan bir beşincisini, yâhud da altıncısını (alıp) birlikte götürsün." buyurdu. Yâhud buna benzer bir söz. Ebû Bekr (radiya`llâhu anh bunlardan) üçünü (eve) getirdi. Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem de onunu birlikte (alıp Hâne-i Saâdetine) götürdü. (Bizim ev halkı) ben (den), peder ve vâlidem (den), bir de bizim ev ile Ebû Bekr (radiya`llâhu anh)`in evinde (müştereken hizmet eden) hizmetci (den ibâret) idi. (Râvî Ebû Osmân Nehdî) "Artık bir de benim zevcemden dedi mi, demedi mi? bilemiyorum" diyor. (Yine Abdü`r-Rahmân radiya`llâhu anh der ki:) Ebû Bekr (radiya`llâhu anh) Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`in hânesinde (misâfirlerinden ayrı olarak) akşam yemeğini yedi. Yatsı namazı kılınıncaya kadar (orada) kaldı. Sonra (misâfirleriyle birlikde kendi hânesine) dönüp (ve misâfirlerin ağılanmasını ehline emredip) Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem akşam taâmını edinceye kadar kaldı. (Sonra yine Hâne-i Saâdete dönüp nezd-i âlî-i Risâlet-Penâhî`de kaldıktan sonra kendi evine döndü.) Geldiğinde gece hayli ilerlemişti. Haremi ona: "Seni misâfirlerinin yanında bulunmaktan alıkoyan nedir?" diye sordu. O da: "Ay, onlara hâlâ yemek vermedin mi?" di(ye çıkış)dı. O da: "Sen gelmedikce yemek yemiyeceklerini söylediler. Yemek çıkardık, kabûl etmediler." dedi. (Abdü`r-Rahmân b. Ebî Bekr radiya`llâhu anhümâ) der ki: Ben savuşup saklandım: O bana: "Behey nâkes herif." di(ye hitâbe)ti. Söğüp saydı. Sonra hiddetle: "İçinize sinmez olsun, yeyiniz. Ben bu yemekten vallah yemiyeceğim." dedi. (Abdü`r-Rahmân radiya`llâhu anh) der ki: Allâh`a kasemler ederim. Biz (yerken) hiçbir lokmaya el uzatmazdık ki altından yemek daha ziyâde çoğalmış olmasın. Nihâyet doydular. Yemek de yenmezden evvelki mikdârından daha ziyâde olarak duruyordu. Ebû Bekr (radiya`llâhu anh) yemeğe baktı. Bir de gördü ki olduğu gibi duruyor. Belki de artmış. Haremine: "Bu ne? Ey Benî Firâs`ın kızı!" dedi. O da "Gözümün nûr(u Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem Hazretler)ine kasem olsun ki şimdi evvelkinden üç kat ziyâdedir." dedi. Bunun üzerine o yemekten yedi. Ve ettiği yemîni kasdederek: "O olan şey şeytandan idi." dedi. O yemekten bir lokma yedikten sonra Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`e gönderdi. Orada sabaha kadar durdu. Bizim ile bir kavim arasında bir (muhâdene) ahd(i) vardı. Müddet hitam bulmuş (olduğu için Medîne`ye gelmişler)di. İçlerinden (arîf olarak) oniki kişi ayırdık. Her biri ile berâber kaç kişi olduğunu (ancak) Allah bilir. İşte onların hepsi o yemekten yediler (de öyle ağırlandılar.) (Râvî rivâyetini bitirdikten sonra) yâhud bu elfâza benzer elfâz (ile rivâyet olunmuştur diyor).
Şöyle der idi: Müslümanlar (Muhâcir olarak) Medîne`ye geldikleri zaman bir araya toplanıp namaz (vaktin)i gözetlerlerdi. Namaz için nidâ edilmezdi. Bir gün bu husus hakkında konuşuldu. Bâzıları Nasârânın çanı gibi çan kullanılsın, diğer bâzıları da çan olmasın da Yahûdilerin nefîri gibi boru olsun dediler. Ömer (radiya`llâhu anh): "Öyle amma namaza (halkı) çağırmak için niye bir adam göndermiyorsunuz?" dedi. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem, bunun üzerine: "Bilâl, (haydi) kalk, namaz için nidâ et (yâni ezân oku)" buyurdu.
Bilâl`e (elfâz-ı) ezânı ikişer ikişer, (elfâz-ı) ikâmeti de birer birer söylemesi emr olundu. Yalnız kad kâmeti`s-salâtü (lâfzı) müstesnâ (ki onu iki def`a söylemekle me`mûr oldu).
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Namaza nidâ edildiği vakit şeytan ezânı işitmemek için (yâhud ezan sesini duymıyacak yere kadar, yâhud duymıyayım diye) yüz-geri edip (kemâl-i telâş ile) yellene yellene kaçar. Nidâ bitince yine (vesvese etmek üzere döner) gelir. Namaz için tesvîb (yâni ikâmet) edilince yine (evvelki gibi) yüz-geri edip kaçar. Tesvîb de bitince yine (vesvese için) gelip insan ile nefsi arasına sokulur. Falan şeyi hatırla, falan şeyi hatırla diyerek (namazdan evvel insanın) hiç de aklında olmayan şeyleri yâdettirir (durur). Tâ (insan) kaç rek`at kıldığını bilmez oluncaya kadar (kendisiyle uğraşır)