Hâlid İbn-i Saîd`in kızı ve Hâlid (İbn-i Zübeyr) in anası (Eme) radiya`llahu anhâ`dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (çocukluğumda) babamla berâber üzerimde sarı (renkli) bir gömlek geyimli olarak Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna gelmiştim. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (beni tatyîb için): - Sene sene = güzel, güzel, buyurdu. Habeş dilinde hasene (güzel şey) demektir. Bu sırada ben (Resûlullah`ın iki küreği arasındaki yumurta cesâmetinde bulunan) nübüvvet hâtemi (et beni) ile oynamağa başladım; babam beni men` etti de Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem babama: - Çocuğu kendi hâline bırak! buyurdu. Sonra (bana da) üç def`a: - (Çocuğum çok yaşa da) gömleğini (güle güle gey,) eskit, yırt (yenisin gey!) buyurdu. (Hadîsin râvîlerinden Abdullah İbn-i Mübârek demiştir ki: Ümm-i Hâlid çok zaman yaşadı. Bu gömlek de hayâtının sonuna kadar dillerde anıldı.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem, aramızda (hitâbete) kıyâm etti de ganîmet (ve devlet) malına hiyânet hakkında söz söyledi. Ve hıyânet (in fenâlığını) büyüttü, hükmünü îzâh etti de buyurdu ki: - Sakın sizden biriniz kıyâmet gününde omuzunda (ganîmet) koyun (avaz avaz) meleyerek, öbürünün omuzunda (ganîmet) at (yem ister gibi) homurdayarak (Arasat meydanında) benimle yüzleşmesin! (Bu yüz karası) âhırette bana: - Yâ Resûla`llah, bana yardım et! diye yalvaracaktır. Ben de ona: - Hakkında hiç bir sûretle şefâat etmeğe muktedir değilim: ben sana (dünyâda Allah`ın hükmünü) teblîğ ettim! diye cevap vereceğim. Birinin omuzunda da sığır böğürerek bana mülâkî olup: - Yâ Resûla`llah, meded eyle! demesin! Ben ona da: - Senin için hiç bir vechile şefâat etmeğe muktedir değilim; çünkü ben sana (dünyâda) Allah`ın hükmünü teblîğ ettim! derim. - Bir başkası da omuzunda altun, gümüş yüklü gelmesin! Bu da: - Yâ Resûla`llah, bana yardım et! diyecek, ben de ona: - Sana hiç bir türlü yardım edemem. Çünkü ben, (dünyâda) sana Allah`ın hükmünü teblîğ ettim, derim. Bir diğeri de üzerinde (ganîmet) libâsını yeldirerek gelmesin! O da: - Yâ Resûla`llah, bana yardım et! diyecektir. Ben ona da: - Sana hiç bir türlü yardım edemem. Çünkü ben (dünyâda) sana Allah`ın hükmünü teblîğ ettim derim, buyurmuştur.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in (yol) ağırlığı (eşyâsı) üzerinde bekçi (siyâhî) bir kişi vardı. Ona Kerkere denilir. (Bu siyâhî kişi harb edilirken de Peygamber`in binidini tutardı). Kerkere (günün birinde) öldü. Ölünce de Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: Bu adam cehennemdedir! buyurdu. Ashab, (acabâ neden ki? diye) bakmağa gittiler. Onun (terikesinde) ganîmet malından çalınmış bir aba buldular.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh (bir kere mâzîyi yâd ederek) Abdullah İbn-i Ca`fer`e: - Hatırlar mısın? (Hani Mekke`nin fethi günü) ben, sen, Abdullah İbn-i Abbâs, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i karşıladığımız vakit? demişti. Abdullah İbn-i Ca`fer: - Evet hatırlatırım! Resûlullah benimle İbn-i Abbâs`ı terkisine almıştı da seni bırakmıştı, demiştir.
Şöyle dediğ rivâyet olunmuştur. (Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Tebük seferinden döndüğünde halk "Seniyyetü`l-vedâ = Ayrılık Tepesi" mevkiinde karşıladılar). Biz (de) çocuklarla berâber Seniyyetü`l-vedâ (a gittik) de Resûlullah`ı karşıladık.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: biz Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber (Lihyân oğullarına karşı açılan) Usfân (harbin) den döndüğümüz zaman Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem de deve üzerinde idi. (Peygamber`in kadınlarından) Safiyye Bint-i Huyeyy`i de arkasına bindirmişti. (Kafilemiz yürürken) Resûlullah`ın devesi (nin ayağı) sürçtü. Resûlullah ile Safiyye ikisi birden düştüler. Hemen Ebû Talha atıldı da: - Yâ Resûla`llah Cenâb-ı Hak hayâtımı sana bedel kılsın! diye seslendi. Resûlullah: - Haydi sen kadına ihtimâm et! buyurdu. Ebû Talha da (Safiyye`yi görmemek için yüzüne) bir bez örterek Safiyye`nin yanına vardı ve yüzüne örttüğü hamîsayı Safiyye`nin üzerine örttü ve binmeleri için deveyi düzeltti. Resûlullah ile Safiyye deveye bindiler. Biz de (sıyânet için) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in etrâfına çevrildik. (Mevkibimiz bu sûretle giderken) Medîne`yi gördüğümüz zaman Resûlullah: - Biz Allahu Teâlâ`ya dönüyoruz, günahlarımızdan peşîmân oluyoruz, Rabbimize ibâdet ediyoruz. Allah`a hamd ediyoruz, buyurdu ve Medîne`ye girinceye kadar bunu böyle söyledi.
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem duhâ vakti seferden döndüğü zaman (doğru) mescide girmek ve oturmazdan önce iki rek`at namaz kılmak i`tiyâdında idi.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: [Biz (Peygamberler cemiyetinin terikesi) vâris olunmaz; biz ne (mal) bırakırsak sadakadır. (Mülkiyeti Beytülmâl`e âittir) buyurduğu] rivâyet olunmuştur. (Ömer İbn-i Hattâb devamla:) Resûlullah Cenâb-ı Hakk`ın fey` olarak kendisine verdiği maldan âilesinin bir senelik nafakasını ayırıp verirdi. Geri kalanını alır, Allah`ın malı (vakıf) kılar, (müslümanların masâlihine tahsîs eder) di, demiştir. Sonra Ömer İbn-i Hattâb, Sahâbe`den mecliste hazır bulunanlara hitâb ederek: - Gök, yer emriyle duran Allah hakkı için size sorarım! Siz bunu böyle bilir misiniz? dedi. Orada hazır bulunanlar da: - Evet, böyle biliriz! diye tasdîk ettiler. Mecliste de Alî, Abbâs, Osman, Abdurrahmân İbn-i Avf, Zübeyr, Sa`da İbn-i Ebî Vakkas hazır bulunuyorlardı. (Müellif Zebîdî der ki:) Buhârî Sahîh`inde Alî ile Abbâs`ın sözlerini ve münâzaralarını zikretmiş ise de bunları burada nakletmek bizim (Sahîh-i Buhârî`yi ihtisâr için iltizâm ettiğimiz) şartımız cümlesinden değildir.
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in vefâtından sonra Enes, tüyü dökülmüş meşinden tasmalı bir çift ayakkabı çıkarıp Ashâb`a gösterdi de: bundan Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in papuçlarıdır, diye haber verdi.
Rivâyet olunduğuna göre, Hazret-i Âişe (Resûlullah`ın irtihâlinden sonra) keçelenmiş (sof) bir kaftan çıkararak (Ashâb`a): Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in rûhu bu kaftanın içinde nez` olundu, demiştir. (Ebû Bürde`den gelen) bir rivâyette de Âişe vâlidemiz Yemen`de dokunan tok kumaştan ma`mûl bir izâr (bedene bürünülen câr) ile yine bu kumaştan ma`mûl olup mülebbede denilen bir kisve çıkar (ıp Ashâb`a göster) miştir.