Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Küfrün başı şark tarafındadır. Kendini beğenmek, kibirlenmek de at ve deve sâhibleri ile mevâşî sâhibi bedevî fellâhlardadır. Vakar ve tevâzu` ise koyun sâhiplerindendir.
Rivâyete göre müşârün-ileyh demiştir ki: bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem eliyle Yemen tarafına işâret etti de buyurdu ki: Îman Yemenlidir, işte şurada. İyi biliniz ki, katı ve kara yürekliler de develerin kuyrukları dibinde onlara haykıran (bedevî) ler içinde bulunur ki, bunlar şeytanın iki boynuzu görülen (şark) tarafındaki Rebîa ve Mudar (halkı) dır.
Rivâyet olunduğuna göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Horozların öttüğünü işittiğinizde (dileklerinizi) Allah`ın fazl-ü kereminden isteyiniz!. Zirâ horozlar melekler görmüşler (de öyle ötmüşler) dir. Merkebin anırmasını işittiğinzde de şeytan (ın şerrin) den Allah`a sığınınız (ve: Eûzü bi`llâhi mine`ş-şeytâni`r-racîm, deyiniz). Çünkü merkep şeytan görmüş (de öyle anırmış) dır.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Benî İsrâil`den bir kavim (mesh olunup) beşer târihinden silindi, yok oldu. Bilinmez ki, o kavm ne (fenâlık) işlemiştir. Ben zannetmem ki, o ümmet fâreden başka bir şeye mesh ve tahvîl edilmiş olsun. Çünkü fâre (içsin) diye (bir yere) deve sütü konulursa, onu içmez de koyun sütü konulursa onu içer. (Ebû Hüreyre der ki:) ben bunu Kâ`bü`l-Ahbâr`a hikâye ettim. O da bana: - Ey Ebû Hüreyre! Sen Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den böyle söylediğini işittin mi? diye sordu. Ben de: - Evet işittim, dedim. Sonra Kâ`b tekrar tekrar bana: (Resûlullah`dan böyle söylediğini işittin mi?) diye sordu. Ben de nihâyet (onu reddederek): - Ben sana Tevrât`ı okuyor muyum? (Ben ancak Resûlullah`tan duyduğumu hikâye ediyordum) diye mukabele ettim.
Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: [Sizden birinizin içeceği (ve yiyeceği) içine sinek düştüğü zaman, o kişi o(nun her tarafını) batırsın, sonra çıkarsın, (atsın). Çünkü sineğin iki kanadının birisinde hastalık, öbirisinde de şifâ vardır] buyurmuştur.
Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Bir köpeğe su veren) fâhişe bir kadın (Allah tarafından) mağfiret olunmuştur. (Şöyle ki:) günün birisinde o fâhişe kadın, suyu yakın ve örülmedik kuyu başında bir köpeğe rast gelmiş. Susuzluktan dili sarkarak köpek soluyor, susuzluk onu öldürmeğe yaklaştırmış bulunuyordu. Kadın hemen ayğından ediğini çıkarmış ve onu (başının) yaşmağiyle sıkıca bağlıyarak (kuyuya sarkıtmış) kuyudan su çıkar (ıp köpeği sula) mıştır. Bu sebeple fâhişe kadın mağfiret olunmuştur.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Allah, Âdem (Peygamber) i (şu güzel insan kılığında) yarattı. Boynunun uzunluğu (bugünün müteâref ölçü mikyâsiyle) altmış zirâ` idi. (Hilkati tamamlandıktan) sonra Allahu Teâlâ ona: - Haydi, Meleklerden şu (rada otura) nların yanlarına git de onlara selâm ver!. Ve onların senin selâmını nasıl karşıladıklarını (iyi) dinle!. Çünkü bu, hem senin, hem de (senden sonra) zürriyetinin selâmlaşma (nümûne) sidir. Bunun üzerine Âdem Meleklere: - Es-selâmü aleyküm (kazâdan, belâdan esenlik üzerinize olsun!) dedi. Onlar da: - Es-selâmü aleyke ve rahmetu`llah (Esenlik ve Allah`ın rahmeti üzerine olsun!) diye karşıladılar. Ve selâmlarına "ve rahmetu`llah" ziyâde ettiler (ki, bu, selâmlaşmanın ilk meşrûiyetidir). Âdem, beşerin büyük atası olduğu için Cennet`e her giren kişi, Âdem`in (bu güzel) sûretinde girecektir. Âdem`in (sonra gelen) ahfâdı onun güzelliğinden birer parçasını kaybetmeğe devâm etti. Nihâyet (bu eksiliş) şimdi (Muhammed ümmetinde) sona erdi.
Rivâyete göre demiştir ki: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in Medîne`ye gelmeleri haberi Abdullah İbn-i Selâm`a erişmişti de o hemen Resûlullah`a gelerek: - Yâ Muhammed! Ben sana üç suâl soracağım ki, bunların cevablarını yalnız Peygamber olan bilebilir? dedi: 1) Eşrât-ı sâatin (Kıyâmet alâmetlerinin) evvelkisi nedir? 2) Ehl-i Cennet (Cennet`e girdiklerinde) ilk önce hangi taâmı yiyecekler? 3) Çocuk ne cihetle babasına benzer, hangi bir sebeple de ana soyuna çeker? diye sordu. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Bu mes`eleleri önün sıra Cibrîl bana haber vermişti! buyurdu. Bunun üzerine Abdullah: - (Bırak onu) o Cibrîl Melekler arasında Yehûdî düşmanıdır! dedi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (asıl cevâba başlıyarak): - 1) Kıyâmet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o, insanları Maşrık`tan Mağrib`e sürecektir. 2) Ehl-i Cennet`in yiyeceği ilk taâm da balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. 3) Çocuğun (baba ve ana soylarına) benzemesine gelince: erkeğin kadına cinsî münâsebette bulunduğu sırada erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer, buyurdu. Bunun üzerine Abdullah İbn-i Selâm: - Kat`î sûrette ben şehâdet ederim ki, sen yâ Muhammed Allah`ın (Hak) Peygamberisin" dedi. Bundan sonra İbn-i Selâm (devâmla): Yâ Resûla`llah! Yehûd, insanı hayrette bırakacak sûrette yalan söyleyen, asılsız isnâd ve iftirâlarda bulunan haksız bir millettir. Eğer siz ben (im seciyemi, her hâlim) i onlardan sormazdan önce benim müslüman olduğumu duyup öğrenirlerse muhakkak onlar yanınızda bana (akla gelmedik) büthân ve iftirâlarda bulunurlar. (Siz beni onlardan sorunuz!) dedi. Bunu müteâkip idi ki, Resûlullah`ın huzûruna bir Yehûd (zümresi) geldi. Abdullah da evi(n mahfûz bir tarafın)a çekiliverdi. Şimdi Resûlullah Yehûdîlere: - Aranızdaki Abdullah İbn-i Selâm nasıl adamdır? diye sordu. Yehûdîler: - O, bizim en yüksek bir âlimimizdir. Bu derece yüksek bir âlimimizin de oğludur. Yine İbn-i Selâm, bizim en hayırlımızdır ve en hayırlı bir sîmâmızın da oğludur! dediler. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: Abdullah müslüman olduysa ne dersiniz, (siz de müslüman olur musunuz?) diye sordu. Yehûdîler: - Böyle şeyden onu Allah korusun! diye karşıladılar. Bunun üzerine Abdullah Yehûdîlere karşı çıktı. Ve: - "Eşhedü en lâ ilâhe illa`llah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah = bilirim (ey Yehûdî cemâati, size de) bildiririm ki, Allah`dan başka yoktur tapacak. Yine bilirim, bildiririm, Allah`ın elçisidir Muhammed" dedi. Bu def`a da Yehûdîler: - O bizim şerîrimizdir, şerîrimizin de oğludur! demeğe başladılar. Ve İbn-i Selâm` (ın ırzı, nâmûsu, neseb ve şerefi) hakkında türlü iftirâlarda bulundular. (Bu mütenâkız şehâdet üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Birinci şehâdetiniz bize kâfîdir; ikincisi ise lüzumsuzdur! buyurdu).
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Eğer Benî İsrâil olmasaydı et kokmazdı. Sonra Havvâ (anamız) olmasaydı kadın cinsi zevcine hiyânet edip aldatmazdı" dediği rivâyet olunmuştur.
Rivâyet olunduğuna ve müşârün-ileyh, rivâyetini Resûlullah`a ref` ve îsâl ettiğine göre: Allahu Teâlâ (Kıyâmet gününde) Cehennemliklerin azâb cihetiyle en hafîfi olan (Ebû Tâlib gibi) birisine: - Farzedelim ki, yeryüzünde mal olarak ne varsa hep senin olsa, şu azâbtan kurtulmak için onu fedâ eder mi idin? diye soracaktır. O da: - Evet, fedâ ederdim, yâ Rabbî! diyecek. Bunun üzerine Allahu Teâlâ: - Fakat sen, Âdem (atan) in sulbünde iken ben senden (şimdi göze aldığın fedâkârlıktan) daha ehven bir şey istemiştim ki, bana şirk ve küfür etmemendi. Fakat sen (dünyâya gelince Tevhid`den) imtinâ edip şirki iltizâm ettin! diyecektir.