Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (bir hurma mevsimi) Abdullah İbn-i Sehl ile Mes`ûd İbn-i Zeyd`in oğlu Müheyyisa Hayber`e (dostları yanına hurma toplamağa) gitmişlerdi. O sene Hayberlilerle müslümanlar arasında sulh ve müsâlemet vardı. Bu iki yoldaş Hayber`e vardıklarında (kendi işlerine) ayrıldılar. Bir müddet sonra Muhayyısa (işlerini bitirip) Abdullah İbn-i Sehl`e geldi. Fakat (onun boynu kırılarak bir pınara atılmış olduğunu gördü). Zavallı Abdullah kana boyanmış, öldürülmüş bir halde idi. Muhayyısa onu defnetti. Sonra dönüp Medîne`ye geldi. Vak`ayı Peygamber`e arzetmek üzere Abdurrahmân İbn-i Sehl ve (Ensâr`dan İbn-i Mes`ûd`un oğulları) Muhayyısa ile Huveyyısa Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e gittiler. (İptidâ) Abdurrahmân söze başladı. Fakat Resûlullah yaşça pek genç olan Abdurrahmân`a: "İlk sözü yaşlıya bırak, ilk sözü yaşlıya ver!" ihtârında bulundu. Bunun üzerine Abdurrahmân sustu. İki kardeş vâkıayı arzettiler. Sonunda Resûlullah onların üçüne: - Bu cinâyetin Hayber`de Yahûdîler tarafından îkâ edildiğine yemîn eder ve sâhibinizin kanı bedeli olan diyete müstahak olur musunuz? teklîfinde bulundu. Onlar da: - Yanında bulunmadığımız ve görmediğimiz bir cinâyet hakkında nasıl yemîn ederiz? diye imtinâ ettiler. Resûlullah: - Şu halde Yehûd elli yemîn ile isnâd ettiğiniz cinâyetten berâet eder! buyurdu. Da`vâcılar: - Yâ Resûla`llah! Kâfirler gürûhunun yeminlerine nasıl i`tibâr ederiz? diye râzı olmadılar. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem cinâyetin diyetini kendisi ver(erek da`vâ sona er) di.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e sihir edildiği, hattâ işlemediği bir şeyi işledim sandığı, rivâyet olunmuştur.
Rivâyet olunduğuna göre, şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Tebük gazâsında meşinden (ma`mûl) yuvarlak bir çadır içinde iken huzûruna girdim. (Görüşürken bana dedi ki:) Kıyâmetin kopması yaklaştığı sıra (onun alâmetlerinden olmak üzere şu) altı şey`i say!: 1) Benim ölümüm, 2) Beyt-i Makdis`in fethi, 3) (Tâûn) öledi ki, koyun kırımı gibi o sizi yakalayacaktır, 4) Mal çokluğu ki, siz, bir kişiye (ıvazsız) yüz dînar verseniz bile (yine az ve küçük görerek) hoşnutsuzluğu ve husûmeti sürüp gidecektir, 5) Bir fitne ki, Arap evlerinden girmediği hiç bir ev kalmayarak muhakkak girecektir, 6) Sizinle Benû Asfer (denilen Rum) arasında akdolunan bir sulh ki, düşmanlarınız musâlâhayı müteâkip hıyânet ve nakz-ı ahd ederek üzerinize -her bayrağın altında on iki bin nefer olmak üzere- seksen kumandanın bayrakları altında (bir milyona yakın bir kuvvetle) üzerinize saldıracaklardır.
Rivâyet olunduğuna göre müşârün-ileyh (bir kere meclisinde bulunanlara): - (Cizye, harac olarak) dînar, dirhem almayacak olursanız hâliniz nice olur? demişti de onlar da: - Yâ Ebâ Hüreyre sen (günün birinde) böyle bir şey olur mu sanırsın? diye karşılamışlardı. Bunun üzerine Ebû Hüreyre: - Evet, Ebû Hüreyre`nin hayâtı, kudreti elinde olan Allah`a yemîn ederim ki, (ben size) -kendisi doğru söyleyen, kendisine de (vahy ile) doğru söylenen, (Resûlullah`ın) sözünden (haber veriyorum!) dedi. Oradakiler: - "Pek eyi! Şu cizye, haraç altınlarını, gümüşlerini alamamak neden neş`et ediyor? diye sordular" Ebû Hüreyre: - Allah`ın ve Resûlü salla`llahu aleyhi ve sellem`in muâhidlere verdiği ahd-ü amânı yırtılır, atılır; o zaman Allahu Teâlâ zimmîlerin gönüllerini sıkıca bağlar da ellerindeki cizye, haraç malını vermezler, diye cevap verdi.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Ahdini bozan her kişi için kıyâmet gününde (halk arasında teşhir olunmak üzere) bir alâmet vardır" buyurduğu rivâyet olunmuştur. Râvîlerden birisi: "O alâmet gaddarın yanına dikilir" diye rivâyet etmiş, öbür râvî de: "O alâmet gaddarın yanında görülür, onunla bilinir" demiştir.
Rivâyet olunduğuna göre şöyle demiştir: (Bir ara) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e Temîm oğullarından bir cemâat gelmişti. Resûlullah onlara: - Ey Temîm oğulları! Size müjde olsun, buyur (up onlara Mebde` ve Meâda dâir İslâm akîdelerinin umdelerini öğret)ti. (İçlerinde Akra` İbn-i Hâbis bulunan bu) bedevîler: - Bizi müjdeledin. (İyi amma) bize (Beytü`l-malden dünyâlık) da ver! dediler. Bunların şu hâline eseflenerek Resûlullah`ın sîmâsı değişti. (Hayber`in fethi sırasında da) Yemen halkı (Eş`arîler) de geldi. Resûlullah onlara da: - Ey Yemenliler! Temîm oğulları mâdem ki, kabûl etmek istemediler, o hayır ve saâdet müjdesini siz alınız! buyurdu. Yemenli Eş`arîler de: - Kabûl ettik (yâ Resûla`llah! Esâsen biz huzûrunuza bunun için geldik) dediler. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem mahlûkatın ve arşın hilkati mebdeini anlatmağa başladı. Bu sırada bir kişi geldi: - Yâ İmrân! Binit deven bağından sıyrılıp kaçtı! dedi. (Ben de deveme bakmak için kalktım). Keşke (Resûlullah`ın meclisinden) kalkmasaydım (da Peygamber`in mübârek sözlerini dinlemek fırsatını kaçırmasaydım, demiştir).
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Ezelde) Allah vardı; ve Allah`dan başka bir şey yoktu. Ve Allah`ın arşı su üzerinde bulunuyordu. Sonra Allah (levhde) kâinâtın tamâmını takdîr ve tesbît etti. Ve göklerle yeri yarattı. Resûlullah böyle buyurduğu sırada bir sözcü: Ey Husayn oğlu, deven kaçtı! diye seslendi. (Hemen çıktım baktım). Halbuki devemin berisindeki Serab (aramızı) kesiyordu (onu görmeme hâil oluyordu). Vallahi ben pek arzu ederdim ki, keşke deveyi bıraksaydım (da Resûlullah`ın kelâmını dinlemek fırsatını kaçırmasaydım).
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in (Hak Teâlâ`dan hikâye ederek) şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Allahu Teâlâ buyurmuştur ki: Âdem-oğlu bana noksan sıfat isnâd eder. Halbuki ona beni noksan sıfatla tavsîf etmek gerekmezdi. Âdem-oğlu beni tekzîb de etmek ister ki, bu da ona yakışmazdı. Onun bana noksan sıfat isnâdı: (gûyâ Îsâ) benim oğlum olduğuna dâir tefevvühâtıdır. Âdem-oğlunun beni yalanlaması da: Allah beni ilk yarattığı gibi iâde sûretiyle yaratacak değildir, demesidir (ki, bu da putlara tapan ve ba`si inkâr eden müşriklerin sözüdür).
Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: [Allah halkı yaratınca Levhine -ki, Allah indinde o Arş`dan üstündür-: "Rahmetim, intikamıma galibtir!" diye yazmasını (Kaleme) emretti] demiştir.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: Zamân (mikyas olan yıl hesâbı) Allah`ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki (ilk) hey`etine dönmüştür. (Artık) sene on iki aydır. Bunlardan dördü harâm aylardır. Üçü mütevâlîdir ki. Zilka`de, Zilhicce, Muharrem`dir. Receb de Cümâdâ (`l-âhır) ile Şa`bân arasında olarakMudar`ın (ayı)dır.