Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Hiç bir Âdem-oğlu zulm ile öldürülmez, ancak onun kanı (nın günâhı) ndan birinci Âdem (atanın) oğlu (Kabil hesâbı) na bir pak ayrılır. Çünkü bu cinâyeti âdet edenlerin önderi odur. (Kardeşi Hâbil`i öldürmüştür).
(Peygamberimiz`in kadınlarından) Zeyneb Bint-i Cahş radiya`llahu anhâ`dan gelen rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bir kere telâşla Zeyneb`in yanına girerek: - Lâ ilâhe illâ`llah, vukuu yaklaşan bir şerden, büyük bir fitneden dolayı vay Arabın hâline?, Bugün Ye`cûc ve Me`cûc`un seddinden şunun gibi bir delik açıldı! buyurdu da baş parmağiyle onu ta`kîb eden (şehâdet) parmağını halkaladı. Bunun üzerine Cahş kızı Zeyneb: - Yâ Resûlullah! İçimizde bu kadar sâlih (kimse) ler varken biz helâk olur muyuz? diye sordu. Resûlullah: Evet! Fısk-u fücûr, fuhş ve ma`sıyet çoğaldığı zaman (helâk olursunuz!) diye cevab verdi.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Kıyâmet günü) Allah Tebâreke ve Teâlâ, Âdem (atamız) a: - Yâ Âdem diyecek, o da icâbet ederek: - Yâ Rab! Fermânına mükerreren icâbet ve mülâzemet eder ve her emrini infâza dâimâ kıyâm ve mübâderet eylerim! Ve her hayır, Sen`in emir ve fermânında tecellî eder, diyecek. Bunun üzerine Allahu Teâlâ: - Cehennem`e girecekleri (halk arasından) seçip gönder! buyuracak. Âdem Peygamber: - Yâ Rab! Cehennem`e gönderileceklerin mikdârı ne kadardır? diye soracak... Allahu Teâlâ: - Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzu! diye cevap verecek. Ve Cenâb-ı Hak Âdem`e böyle buyurduğu sıra (bunun verdiği şiddetli korkudan) gûyâ çocuk ihtiyarlayacak, her gebe kadın da çocuğunu düşürecek. Ve o anda, Habîbim, mahşer halkını (korkudan) sarhoş sanırsın! Halbuki onlar hiç de sarhoş değillerdir. Ancak o sekir, Allah`ın şiddetli (emrinin netîcesi duyulan) azâb (ın bir eseri) dir. Resûlullah`ın huzûrunda bulunan Ashâb: Yâ Resûla`llah: O (binde) bir hangimiz olabilir? diye sordular. Resûlullah: - Size müjdeler olsun, sizden bir kişiye mukabil Ye`cûc ve Me`cûc`dan bin kişi (Cehennem`e gönderilecektir) buyurdu. Sonra da: Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah`a yemîn eder de kat`î olarak umarım ki: siz (Muhammed ümmeti) ehl-i Cennet`in dörtte birini teşkîl edesiniz! diye müjdeledi. Bunun üzerine biz: Allahu Ekber, dedik. Bunun üzerine Resûlullah: Umarım ki, ehl-i Cennet`in üçte birisi olasınız! buyurdu. Biz yine tekbîr getirdik. Bunun üzerine de: Umarım ki: ehl-i Cennet`in yarısı olasınız! buyurdu. Biz de tekbîr getirdik. En sonu Resûlullah: Siz mahşer halkının umûmuna kıyâs edilince, ancak siz bir beyaz öküzün derisi üzerindeki siyah bir tüy mesâbesindesiniz. Yâhut da siyah bir öküz derisinde sanki beyaz bir tüy, buyurdu.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: "Siz (kabirden kalktığınızda) ayağınız çıplak, vücûdünüz uryân, (anadan doğma) erlik yeriniz sünnetsiz olarak haşrolunacaksınız!" buyurmuş. Sonra Resûlullah: "Kıyâmet koptuğu gün biz, gök (tabakaların) ı, kitaplar içinde defter (yaprakları) dürer gibi düreceğiz. (İnsanları da) ilk yaratmağa başladığımız gibi va`dettiğimiz vechile iâde edeceğiz. Şüphesiz biz (va`dimizi) yaparız." (Meâlindeki âyeti okudu. Ve (şöyle dedi:) Kıyâmet günü (Peygamberlerden) ilk elbîse giydirilen kişi (en büyük babam) İbrâhîm`dir. Yine Kıyâmet günü Ashâbımdan bâzı kimseler (yakalanıp) sol tarafa (Cehennem tarafına) götürülürler. Hemen ben: onlar benim Ashâbımdır, (bırakın) diye sesleneceğim de bana: Yâ Muhammed! Emîn ol ki, sen bunlardan ayrıldığındanberi onlar ökçelerine basarak geri dönmüş mürtedlerdir! diye cevap verilecektir. Ben de Allah`ın sâlih kulu ve Peygamberi (Îsâ İbn-i Meryem) in dediği gibi (şöyle) diyeceğim: - Yâ Rab! Bunların içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerine şâhid ve nigehbân oldum. Beni sen vefât ettirince, onlar üzerine yalnız Sen murâkıp oldun. Esâsen Sen Rabbım, her şey`e şâhitsin! Eğer onlara azâb edersen, şüphesiz onlar Sen`in kullarındır; eğer mağfiret edersen yine şüphesiz Sen Azîz`sin, (ne dilersen yaparsın sana güç değildir) Hakîm`sin (âdilâne yaparsın!).
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet gününde İbrâhîm, babası Âzer ile -Âzer`in yüzü simsiyah toz, toprak içinde- karşılaşacaktır. İbrâhîm babasına: - Ben sana (dünyâda) bana âsî olma! demedim mi? diyecek. Babası da ona: - İşte bugün sana âsî olmayacağım, diye cevap verecek. Bunun üzerin İbrâhîm: Yâ Rab! Sen bana insanlar ba`s olunduğ gün beni zelîl ve rüsvây etmeyeceğini va`detmiştin. Şimdi Allah`ın rahmetinden çok uzak olan babamın vaziyetinden daha çok âr ve hayâyı mûcib hangi rüsvaylık olabilir, diyecektir. Allahu Zü`l-Celâl de: - Yâ İbrâhîm, ben Cennetimi kâfirlere haram kılmışımdır! diyecek. Bundan sonra Hak Teâlâ tarafından: Yâ İbrâhim, şu iki ayağının altındaki nedir? denilecek. İbrâhim bakınca bir de nö görsün ayakları altında kana bulanmış bir sırtlan (ki, İbrâhîm`in babası bu fenâ sûrete mesh edilmişti). Bu çirkin manzara üzerine onun ayaklarından yakalanıp Cehennem`e atılacaktır.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: - Yâ Resûla`llah! Nâsın (Allah yanında) en çok kerem ve ihsâna nâil olanı kimdir? diye sorulmuştu. O da: - (Hayır işlemek cihetiyle) nâsın en ziyâde muttakî olanıdır, buyurdu. Suâl soranlar: - Yâ Resûla`llah! Size amel cihetiyle sâhib-i kerem kişiyi sormuyoruz, dediler. Bunun üzerine Resûlullah: - Öyle ise (şeref cihetiyle de) Yûsüf Nebiyyullah`tır. (Yûsüf) Nebiyyullah (Ya`kub`un) oğludur. (O da) Nebiyyullah (İshâk`ın) oğludur. (O da) Halîlullah (İbrâhîm`in) oğludur, buyurdu. Suâl soranlar: yâ Resûlullah, biz size bunu da sormadık, dediler. Bu def`a Resûlullah: - Anlaşılan siz (mensûbiyetleriyle iftihar ettiğiniz) Arab (şeceresin) in usûlünden (anaç soylarından) soruyorsunuz! (iyi biliniz ki) Arabların câhiliyet zamânında hayırlı olanları ilim üzere hareket ederlerse, İslâm devrinde de en hayırlıdırlar! buyurmuş (ve câhiliyet devrinde tefâvüt, neseble, ecdâdın şerefine izâfetle idi. İslâm nazarında ise insanlar arasında fark, fazîlet ve ilm-ü hikmet cihetiyle olduğuna işâret etmiştir).
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Bu gece bana (rü`yamda) her zaman gelen iki Melek (Cibrîl ile Mîkâil) geldi. Bunlarla berâber gittik, nihâyet uzun boylu bir kişinin yanına vardık. (Semâya doğru yücelen) boynunun uzunluğundan onun başını görmeyeyazdım. O uzun boylu zât İbrâhîm (Halîl) salla`llahu aleyhi ve sellem`dir.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Amma İbrâhîm` (in şekl-ü şemâilin) i görmek isterseniz, arkadşınız (ın yüzün) e bakınız!. Mûsâ ise buğday renkli, etli ve toplu gövdelidir. (Mûsâ`yı da bu gece rü`yamda gördüm) lifle yularlanmış kızıl bir deve üzerinde (hac mevsiminde telbiye ederek Erzak) vâdîsinde öyle akıp gidiyordu. Ben ona (Mi`râc gecesi baktığım ve gördüğüm gibi hakîkat olarak) bakıp görüyordum.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "İbrâhîm aleyhi`s-selâm seksen yaşında olduğu halde (Şam mülhakatından) Kaddum köyünde sünnet oldu" dediği rivâyet olunmuştur. Yine Ebû Hüreyre`den gelen bir rivâyette (Kaddum yerinde) muhaffet olarak Kadum vârid olmuştur (ki, marangoz âleti olan keserle sünnet oldu demektir).
Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: İbrâhîm aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm yalnız üç def`a, bundan ikisi (kendisine âit bir sebeple değil, münhasıran) (te`vîl ile ve başka ma`nâya çevirerek) yalan söylemiştir. Azîz ve Celîl olan Allah`ın zâtı ve rızâsı için: birisi (putperestlere): hakîkaten ben hastayım! demesi, öbürüsü de: belki putların şu büyüğü bu işi işlemiştir! demesi. Resûlullah (üçüncüsü için de şöyle) demiştir: İbrâhîm günün birinde (bir kadın güzeli olan zevcesi) Sâre ile berâber ansızın Cebâbîre`den azılı bir zâlim (olan Mısır veya Erdün melîkinin bulunduğu şehr) e uğrayıvermişti. (Adamları tarafından) Melîk`e: Şehre müsâfir bir kişi gelmiştir. Berâberinde insanların en güzeli bir kadın vardır! diye haber verildi. Zâlim Melîk İbrâhîm`e haber gönderdi. Geldiğinde Sâre`den bahsederek: - Bu kadın kimdir? diye sordu. Hazret-i İbrâhîm: - (Din cihetinden) kız kardeşim, dedi. Sonra İbrâhîm Sâre`nin yanına geldi... Buhârî hadîsin alt tarafını da rivâyet etmiştir ki (uzunca bir metn ile) yukarıda geçti. Ümm-i Şüreyk hadîsinde Resûlullah`ın zehirli alaca kelerin öldürülmesini emrettiği yukarıda geçmişti. Buradaki rivâyette: kelerin İbrâhîm aleyhi`s-selâm`ın ateşini üflediğini ziyâde etmiştir.