"Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem hiç bir zaman hiç bir yemeği beğenmezlik etmedi. Arzu ederse yerdi, etmezse bırakırdı" dediği rivâyet olunmuştur.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bir hâdiseyi hikâye ettiği olurdu. (Anlatırken tefhimde mübâlâğa ederdi de) onun söz (lerinin kelime) lerini saymak isteyen kişi saysaydı muhakkak sayabilirdi, demiştir.
"Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem sözü, -sizin biribirine zincirlediğiniz gibi- oyalıyarak îrâd etmek i`tiyâdında değildi. (O, sözü ayıra ayıra söylerdi, dinleyenlerin gönüllerine sinerdi)" dediği rivâyet olunmuştur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Mi`râc gecesi Mescid-i Harâm`dan (Beyt-i Makdis`e) sefer ettiğine dâir haber (in mukaddimâtın)ı şöyle hikâye ettiği rivâyet olunmuştur: Resûlullah`a vahyolunmazdan (ve Nübüvvet gelmezden iki sene) önce (bir gece o, Kâ`be mescidinde Hamza ile Ca`fer`in arasında uyurken) yanına üç Melek geldi. Bunlardan birincisi öbirisine: - O (Muhammed) hangisidir? diye sordu. O da: - Ortadaki, o, bunların hayırlısıdır, diye cevap verdi. En sondaki (üçüncü) Melek de: - Haydi hayırlısını alınız! dedi. Ve Mi`râc kıssasının mukaddimâtı bundan ibâret bulundu. (Bu gece başka bir şey vuku` bulmadı). Bu sûretle Resûlullah (uyurla uyanık arasında) kalbinin görmesi hâlinde bu melekleri -başka bir gece gelmelerine kadar- bir daha görmemiştir. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in iki gözü uyurdu: fakat kalbi uyumazdı. Başka Peygamberler de hep böyledir: gözleri uyur da gönülleri uyumaz. Bunun üzerine Cibrîl (mîâdı geldiğinde) Resûlullah`ı alarak geri dönmüş sonra Resûlullah ile semâya çıkmıştır.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Medîne çarşısının bir semti olan) Zevrâ`da iken (ikindi namazının vakti yaklaşmıştı ve abdest suyu arayıp bulamamışlardı. Bunun üzerine) Resûlullah`ın huzûruna bir kap (içinde bir miktar su) getirildi. Müteâkıben Resûlullah elini kab(ın içindeki suy)a koydu. Hemen parmakları arasından su fışkırmağa başladı. Orada bulunan cemâat abdest al(ıncaya kadar devâm et)ti. (Enes İbn-i Mâlik`in râvîsi) Katâde der ki: Ben, Enes İbn-i Mâlik`e: - Orada kaç kişi idiniz? diye sordum. O da: - Üç yüz, yâhut üç yüz kadar, diye cevap verdi.
Öyle dediği rivâyet olunmuştur: biz (Peygamber`in Ashâbı) âdet hilâfı olan umûru, bereket ve hayır sayardık. Siz ise bunlar (ın hepsin)i korkutmak (için izhâr edilir) sanıyorsunuz. Biz bir seferde Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber bulunduk. Suyumuz azalmıştı. (Kafile aşırı bir susuzluk karşısında kalmıştı.) Bunun üzerine Resûlullah: - Haydi bana bir mikdar su artığı bulup getiriniz! dedi. Ashâb, içinde az bir mikdar su bulunan bir kap getirdiler. Resûlullah bu kabın içine elini koydu. Sonra Ashâb`a: - Haydi temiz ve mübârek suya geliniz! (Abdest alınız!). Suyun artışı ise Allah`tandır, buyurdu. Ve hakîkaten Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in parmakları arasından su kaynayıp aktığını gördüm. Yine biz, (Resûlullah`ın yanında) yemek yenirken taâmın Subhâna`llah dediğini işitirdik.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den: Siz ayakkapları keçe olan bir kavim ile muhârebe etmedikçe kıyâmet kopmaz! dediği rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: "Kıyâmet kopmaz, tâ ki, siz Arablar yabancı milletlerden Hûz ve Kirman halkı ile muhârebe etmedikçe" demiş (ve bu iki iklim halkını) yüzleri kırmızı, burunları basık, gözleri küçük, yüzleri -deri üstüne deri kaplanmış kalkanları gibi- kalın etli, ayakkapları da yün (keçe çarık) diye tavsîf buyurmuştur.
Gelen bir rivâyete göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Kureyş`ten bir kısım insanlar (ileride) müslümanları (fitne ile), ölüme sürükleyecekler, buyurdu. Orada bulunan Ashâb: - Yâ Resûla`llah! Bize ne (yolda hareket etmemiz) emir buyurulur? diye sordular. Resûlullah: - Keşki nâs onlardan uzak bulunsalar, buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Kendisi (fıtraten) doğru sözlü (olan ve Allah tarafından) doğruluğu tasdîk olunan Resûlullah`ın: - Ümmetimin ölümü Kureyş`ten bir kaç gencin ellerindedir! buyurduğunu işittim. (Mecliste bulunan Mervân, Ebû Hüreyre`ye: - Gençler mi? demesi üzerine) Ebû Hüreyre: - İstersen filân oğulları, diye adlarını anabilirim! demiştir.