Gelen rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Siz insanları (altun, gümüş) ma`denleri gibi (kimi hâlis, kimi kalp) bulursunuz. İnsanların câhiliyet devrinde hayırlı olanları, -dînî emirleri anlayıp amel ettikçe- İslâm devrinde de hayırlıdırlar. Siz şu emâret husûsunda da insanların hayırlısı, emâreti (emîr olmazdan evvel) pek çok fenâ gören (ve emâret arzu etmiyen) kimseler bulursunuz. İnsanların şerlisi de iki yüzlü olan şu (münâfık) kimselerdir ki, (iki sınıf halk arasında) onlara bir yüzle gelirler, bunlara da başka bir yüzle gelirler.
Gelen rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Câhiliyet devrinde) Arap kabîleleri şu emâret husûsunda (en şerefli olan) Kureyş`e tâbi` idiler: Arabların mü`minleri (Hanîfler) Kureyş`e tâbi` idiler: Arabların mü`minleri (Hanîfler) Kureyş`in mü`minlerine, müşrikleri de Kureyş`in müşriklerine uyarlardı. İnsanlar (altun, gümüş) ma`denleri gibi (kimi hâlis, kimi kalp) dır. Onların câhiliyette hayırlı olanları (din işlerini öğrenip amel ettikçe) İslâm devrinde de hayırlı kimselerdir. Siz insanların hayırlısı, emir oluncaya kadar emâreti çok fenâ görenler (ve arzu etmiyen kimseler) bulursunuz.
(Muhammed İbn-i Cübeyr, Kureyş tarafından sefâretle gönderilen bir hey`et arasında bulunduğu halde) Muâviye radiya`llahu anh`(ın huzûrunda iken geçen bir vâkıayı ve on) dan (işittiklerini) şöyle rivâyet etmiştir: Abdullah İbn-i Amr İbn-i Âs`ın: Kahtânîlerden birisi ileride melîk olacaktır, diye hikâye ettiğini Muâviye duymuştu. Bundan sinirlenen Muâviye (hey`et müvâcehesinde) kalkıp Allah`ı şânına lâyık sıfatlarla senâ etti. Sonra Emmâ ba`dü (fasl-ı hitâbiyle söze başlayıp şöyle) dedi: Ey Kureyş hey`eti! Kesin olarak bildirildiğine göre, sizden bâzı kimseler, Allah`ın Kitâb`ında olmayan, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`den rivâyet edilmeyen birtakım haberler naklediyorlar. Emîn olunuz ki, onlar, sizin câhillerinizdir. Siz, sâhibini dalâlete sürükliyen bâtıl sözlerden sakınınız! Ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: - Şu hilâfet Kureyş uhdesinde bulunacaktır. Onlar dînî vecîbelerini îfâ ve adâlet icrâ ettikçe onlara hiç bir kimse düşmanlık edemiyecektir. Meğer ki, onlar dinden, adâletten inhirâf ederler; bu halde Allah, Kureyş`i yüz üstü sürçtürür, rezîl eder, buyurduğunu işittim.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Kureyş, Evs ile Hazrec, Cüheyne, Müzeyne, Eslem, Eşca`, Gıfâr (kabîleleri efrâdı) benim hâlis muâvinlerimdir. Onların da Allah`dan ve Resûlulah`dan başka hâmîleri yoktur" buyurduğu rivâyet olunmuştur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Kureyş`ten iki kişi kaldıkça şu hilâfet (kuru bir unvân olarak) Kureyş`ten zâil olmaz" buyurduğu rivâyet olunmuştur.
Gelen rivâyete göre, müşârün-ileyh demiştir ki: (Bir kere Resûlulah ganîmet malından) kendilerine âit olan Humüs (beşte bir) hisseyi akrabâ arasında taksîm ederken Abd-i Şems oğullariyle Nevfel oğullarına birer pay ayırmamıştı. (Abd-i Şems oğullarından) Osmân İbn-i Affân ile berâber ben (ki, Nevfel oğullarındanım.) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in yanına gelmiştik; (pay yerinde bulunuyorduk). Osmân: - Yâ Resûla`llah! Muttalib oğullarına verdiniz de bizi bıraktınız? Halbuki size (nesebce) nisbetimiz cihetiyle bizimle Muttalib oğulları bir soyda (hepimiz, büyük babanız Abd-i Menaf`da) birleşiyoruz! dedi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem de: - Hâşim oğullariyle Muttalib oğulları bir soydur, buyurdu.
Rivâyete göre müşârün-ileyh, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işitmiştir: Bir kişi (gerek erkek, gerek dişi) babasından başkasına -babası olmadığını bile bile- neseb iddia ederse, hiç şüphesiz o kimse küfr(ân-ı ni`met) etmiştir. Her hangi bir kişi de aralarında karâbet olmayan bir kavimden olduğunu iddia ederse, o (soysuz kişi) de (bizden değildir! O, varsın) Cehennem`deki durağına hazırlansın!.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur: (Üç şey) yalan ve iftirânın en büyüklerindendir: Kişinin kendi babasından başkasına Neseb iddia etmesi; yâhut (rü`yâsında) görmediği bir şeyin kendisine rü`yâda gösterildiğini iddia eylemesi, yâhud da Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in söylemediği bir şeyi söyledi demesi.
Rivâyete göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bir kere minber üzerinde (hutbe îrâd ederek): - Allah, Gıfâr (kabîlesin)i mağfiret etsin, (mağfiret edecektir.) Eslem (kabîlesin)i de Allah selâmette kılsın, (sulh içinde yaşatsın!). Usayye (kabîlesi efrâdı) ise Allah`a ve O`nun Peygamberine isyân ettiler (de lâ`nete müstahak oldular), buyurmuştur.
Rivâyet olunduğuna göre, bir kere Akra` İbn-i Hâbis Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e: - Yâ Resûla`llah! Sana ancak Eslem, Gıfâr, Müzeyne -zan edersem- Cüheyne kabîlelerinden hacıları soyan hırsızlar tâbi` olmuştur! demişti. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Akra`ı karşılayarak): - Ey Akra`, (sen ne sanıyorsun?) Bana söyler misin ki: eğer Eslem, Gıfâr, Müzeyne, Cüheyne (kabîleleri) Benî Temîm, Benî Âmir, Esed, Gatafân (kabîlelerin) den hayırlı iseler, bu, ikinciler için bir eksiklik ve husrân değil midir? buyurdu. Akra`: - Evet hüsrandır, diye tasdîk etmesi üzerine Resûlullah: - Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah`a yemîn ederim ki, onlar (Eslem, Gıfâr, Müzeyne, Cüheyne) bunlardan (Benî Temîm, Benî Âmir, Esed, Gatafân`dan) elbette daha hayırlıdırlar, buyurdu.