Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Medîne civârındaki) Ensâr köylerine Âşûrâ günü kuşluk zamânı (şöyle haber) gönderdi: Her kim iftar ederek sabahladı ise, gününün geri kalan zamânında imsâk etsin!, kim ki oruçlu olarak sabaha ulaştı ise, orucunu tamamlasın!. Rübeyyi`: biz ba`de-mâ Âşûrâ orucunu tutardık. (Küçük) çocuklarımıza da tutturur (, onlarla mescide gider) dik. Oruçlu çocuklarımıza (boyalı) yün softan oyuncak düzerdik de bunlardan yemek diye ağlayan olursa, iftar vakti irişinceye kadar ona bu oyuncağı verir, (eğlendirir) dik.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: bir orucunuzu öbirisine eklemeyiniz!. Hangi biriniz vasl-ı sıyâm etmek isterse, nihâyet sahur vaktine kadar ulaştırsın! buyurduğunu işittiği rivâyet edilmiştir.
Şöyle haber verdiği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem oruçta visalden nehyetmişti. Müslümanlardan bir kimse Resûlullah`a: - Yâ Resûla`llah! Bir günün orucunu sen, öbir güne vaslediyorsun! demesi üzerine Resûlullah: - Sizin hanginiz bana benzer? Ben, Rabbim beni it`âm ve iska` eder bir halde gecelerim, buyurdu. Fakat Ashâb, visalden ictinâb etmekten (yine) imtinâ etmeleri üzerine, Resûl-i Ekrem oruçlarına bir gün, sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) muvâsala buyurdu. Sonra (üçüncü günü) hilâli gördüler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, visâlden ictinâb etmekten imtinâ edenleri tâkib ve tevbîh eder gibi: - Eğer hilâl (bir ay) teahhur etseydi visâli, sizin için (medâr-ı i`tibâr olsun diye) o kadar ziyâde ederdim, buyurdu. Yine Ebû Hüreyre`den gelen bir rivâyette, Resûl-i Ekrem Ashâbına: - İbâdetlerinizden gücünüz yettiği derece tekellüf ediniz! buyurmuştur.
Ebû Cuhayfe radiya`llahu anh`e muttasıl sened ile şöyle haber verdiği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Selmân (-i Fârisî) ile Ebü`d-Derdâ` arasında kardaşlık te`sîs buyurmuştu. Selmân, Ebü`d-Derdâ`yı bir def`a ziyâret etti. (Bulamadı). Ve (zevcesi) Ümm-i Derdâ`yı eski bir elbîse içinde perîşân gördü de: - Bu ne haldir? diye sordu. Ümm-i Derdâ: - Kardeşin Ebü`d-Derdâ`nın dünyâda bir işi ve ilişiği yok ki (gündüz oruç tutar, gece namaz kılar) diye yanıktı. (Bu sırada) Ebü`d-Derdâ`da geldi. Selmân (ı selâmladı. Ve onun) için yemek yaptı, (önüne getirdi). Selmân Ebü`d-Derdâ`ya: - (Haydi) sen de ye! dedi. Ebü`d-Derdâ`: - Ben oruçluyum!, demesi üzerine, Selmân: - (Va`llah bu orucu bozacaksın!). Ve sen yeyinceye kadar ben de yemiyeceğim, dedi. Ebû Cuhayfe diyor ki: Ebü`d-Derdâ`da (orucunu bozup müsâfiriyle) yedi. Gece olunca Ebü`d-Derdâ` gecenin evvelinde namaza kalkmak istedi. Selmân: - Uyu! diye men` etti. Ebü`d-Derdâ` da uyudu. Sonra bir daha kalkmak istedi. Yine Selmân: - Uyu! diye men` etti. Gecenin âhir vakti olunca Selmân: - Artık şimdi kalk! dedi. (Kalktılar abdest aldılar,) namaz kıldılar. Namazı müteâkıb Selmân Ebü`d-Derdâ`ya: - (Kardeşim!) Üzerinde muhakkak ki, Rabbının bir hakkı vardır; kendinin de böyle bir hakkı vardır; âilenin de bir hakkı vardır; (hattâ müsâfirinin bile hakkı vardır). Binâenaleyh her hak sâhibine hakkını vermelisin!. (Evet ye, iç, oruç tut. Namaz kıl, uyu, hayat yoldaşınla seviş). Sonra Ebü`d-Derdâ` Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna gelip bu vak`ayı arz edince Resûlullah: - Selmân doğru söylemiştir, buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (bâzı aylarda çok) oruç tutardı. Hattâ biz onu (bu ayda) hiç iftar etmedi sanırdık. (Bâzı aylarda da çok) iftar ederdi. Hattâ biz, onu (bu ayda) hiç oruç tutmadı derdik. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in Ramazan`dan başka bir ayın orucunu tammaladığını görmedim. Şa`ban`daki kadar kendisinde çok oruçlu olduğu bir ay da görmedim. Âişe radiya`llahu anhâ`dan gelen bir rivâyette de şu ziyâde vardır: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: ibâdetlerden (mukavemetine) gücünüz yetişebilecek ibâdeti ihtiyâr ediniz. Siz ibâdetten bezmedikçe Allah, fazl ü sevâbını kesmez. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e göre, en sevimli namaz, az olsa bile devamlı kılınan namazdı. Resûlullah her hangi bir (nâfile) namazı kılmaya başlayınca ona devam buyururdu.
(Bir kere) Enes İbn-i Mâlik radiya`llahu anh`ten Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in orucu (nun kemiyyet ve keyfiyeti) nden sorulmuş da müşârün-ileyh şöyle cevab vermiştir: Ben, Resûlullah`ı aydan (bâzı günlerde) oruçlu görmeyi arzu etmezdim, ancak onu oruçlu görürdüm. İftar eder görmek de isteyince, muhakkak Resûlullah`ı iftar eder görürdüm. Geceden (bâzı zamanlarda) namaz kılar görmek istemezdim, ancak onu namaz kılar görürdüm. Uyur görmek istemezdim, illâ onu uyur görürdüm. (Enes İbn-i Mâlik devamla): Ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in (mübârek) elinden daha yumuşak ne bir yün sof, ne de bir harîr meshetmedim. Yine ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in râyiha (-i tayyibe) sinden daha güzel kokan ne bir misk, ne de bir anber koklamadım, (demiştir).
(İbâdette iltizâm-i şiddet ettiğine dâir bir) hadîsi geçmişti. Bu rivâyette ise, Abdullah yaşlanıp da evvelki gibi ibâdette salâbet güç gelmeğe başlayınca: "Ne olurdu Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in bahşettiği müsâadeyi kabûl etmiş olsaydım" dediği bildirilmiştir. Yine Abdullah İbn-i Amr`den bir rivâyette, Müşârün-ileyh: - Resûlullah, savm-i Dâvud`ı (bana) hikâye etti de: "Dâvud (düşmandan) kaçmazdı" buyurdu. Ben de: - Yâ Resûla`llah! Bana düşmandan kaçmamak hasletini kim te`mîn eder? diye sordum. (Resûl-i Ekrem: - O bir ihsân-ı ilâhîdir, buyurdu). Râvî (Atâ` İbn-i Ebî Rebâh) diyor ki: Sonra Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem iki kere: - Dâimâ oruç tutan kimse oruç tutmamıştır, buyurdu.
Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (bir defa vâlidem) Ümm-i Süleym`e geldi. Vâlidem, Resûlullah`a hurma ve yağ ikrâm etti. Resûlullah: yağınızı tulumuna, hurmanızı da kabına iâde ediniz! Ben oruçluyum, buyurdu. Sonra evin bir tarafına doğru durup nâfile (iki rek`at) namaz kıldı. (Resûlullah ile biz de kıldık). Resûlullah Ümm-i Süleym`e ve ehl-i beytine düâ buyurdu. Ümm-i Süleym: - Yâ Resûla`llah! Bir hassacık var, (ona da düâ buyurunuz!) dedi. Resûlullah: - Hassacık da nedir? diye sordu. Ümm-i Süleym: - Hâdimin Enes`tir, dedi. Enes diyor ki: Resûl aleyhi`s-selâm Âhiretin ve Dünyânın hiç bir hayır ve saâdetini bırakmayarak bana düâ etti. (O cümleden birisi): Yâ Rab, Enes`i çok mal ve çok evlâd ile merzuk ve kendisi için mübârek eyle! buyurdu. Muhakkak ki ben, Ensâr`ın mal cihetiyle en zengini bulunuyorum. Kızım Ümeyne`nin bana haber verdiğine göre de (Hicret`in 75 senesinde) Haccâc`ın Basra`ya geldiği târiha kadar yüz yirmi bu kadar sulbî evlâdım defnolunmuştur.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Ashâbından) bir adama: - Yâ Ebâ fülân, bu (Şa`bân) ayının son günlerinde oruç tuttun mu? diye sordu. O adam: - Hayır yâ Resûla`llah! diye cevap verdi. Resûlullah: - (Ramazan`dan çıkıp) iftar ettiğinde iki gün oruç tut! buyurdu. İmran`dan gelen diğer bir rivâyette (bu iki orucun) Şa`bân`ın âhirindeki oruçtan (ivaz) olduğu bildirilmiştir.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Cum`a günü orucundan nehyetti mi? diye sorulmuş. Câbir de: - Evet nehyetti, diye cevap vermiştir.