Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Ramazan`ın) aşr-ı ahîr (i) girince, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (ibâdet husûsunda) ciddî bir sa`y ü ictihâd arzerderdi. Gecesini ihyâ eder, ehl ü âilesini de (ibâdet için) uyandırırdı.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in zevcesi Âişe radiya`llahu anhâ`dan rivâyet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem Ramazan`dan aşr-ı ahîrde i`tikâf ederdi. Bu âdet-i seniyelerine Allah`ın, Habîbi`ni vefâta da`veti zamânına kadar devâm etmiştir. İrtihâl-i Nebevî`den sonra Resûlullah`ın zevceleri i`tikâf etmişlerdir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem mescidde (i`tikâfta) iken başını hücreme sokar (ve eğer) di; ben de saçını (hâiz olduğum halde) tarardım. Bu muhakkaktır. Yine Resûlullah i`tikâfta iken odama girmezdi. Yalnız (abdest bozmak gibi beşerî) bir ihtiyac üzerine girerdi.
Rivâyet edildiğine göre Ömer, (Ci`râne`de) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den: - (Yâ Resûla`llah)! Mescid-i Haram`da bir gece i`tikâf etmeği câhiliyet (zamânın) da nezretmiştim; (ne buyurulur?) diye sormuş. Resûlullah: - Nezrini îfâ et! buyurmuştur.
Rivâyet edildiğine göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (bir sene) Ramazan`ın aşr-ı ahîrinde i`tikâf etmek istedi. Mescidde itikâf etmek istediği mahalle vardığında (üç) çadır kurulmuş olduğunu gördü. (Bunlar:) Âişe çadırı, Hafsa çadırı, Zeyneb çadırı idi. Resûlullah: (- Bu çadırlar da nedir? diye sorup Ezvâc-i Tâhirât`a âid olduklarını öğrenince:) - Bu yaptıklarını birr ü tekvâ maı zannederler? buyurup sonra geri döndü. Ve i`tikâf buyurmadı. Tâ Şavvâl`in aşr (-i evvel) inde i`tikâf eyledi.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in zevcesi Safiyye radiya`llahu anhâ`dan rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Ramazan`ın aşr-ı ahîrinde mescidde i`tikâfta iken Safiyye (Hazretleri) Resûl-i Ekrem`i ziyâret etmişti. Bir saat nezd-i Peygamberî`de görüştükten sonra avdet etmek üzre ayağa kalkmış, Resûlullah da onu menziline geçirmek üzere onunla berâber kalkmış. Ümm-i Seleme`nin odası önündeki mescid kapısına geldiğinde Ensâr`dan iki kimse oradan (acele) geçmişti de Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e selâm vermişlerdi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bunlara: - Acele etmeyiniz, durunuz! Yanımdaki kadın, Safiyye bint-i Huyey`dir, buyurdu. Bu iki Ensârî zât: Yâ Resûla`llah! Biz Cenâb-ı Hakk`ı, (Resûlünün lâyık olmıyan bir harekette bulunmasından) tenzîh ederiz, dediler. Ve (Resûl-i Ekrem`in Safiyye`nin ta`yîn-i hüviyetine mecbûriyet his etmesi), bunlara ağır geldi. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Şeytan, insa(n vücûdü) nde (deverân eden) kan mesâbesindedir. Ben, sizin (temiz) gönüllerinize Şeytanın (kötü) bir şübhe atmasından haklı olarak korktum, buyurdu.
"Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem her Ramazan on gün i`tikâf ederdi. Rûh-ı Nebevîleri kabzolunduğu yılın Ramazan`ında ise yirmi gün i`tikâf buyurdu" dediği rivâyet edilmiştir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz Medîne`ye (hicret edip) geldiğimizde, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem benimle Sa`da İbn-i Rebî` arasında kardaşlık te`sîs etmişti. Bunun üzerine Sa`d İbn-i Rebî` (Abdurrahmân İbn-i Avf`e): - Ben mal cihetiyle Ensâr`ın en zenginiyim; malımın yarısını sana ayırdım. Sonra bak! İki kadınından hangisini dilersen senin hisâbına talâkını veririm. İddeti geçince onu tezevvüc edersin, dedi. Abdurrahmân İbn-i Avf, Sa`d`e: - (Allah ehlini ve malını sana mübârek eylesin,) benim bunlara ihtiyâcım yoktur. İçinde ticâret yapılan bir çarşınız yok mu? (Bana o pazara delâlet ediniz,) dedi. Sa`d: - Kaynuka` (kabîlesinin) çarşısı vardır, dedi. Abdurrahmân İbn-i Avf Kaynuka` çarşısına gitti. (Satmak üzere) keş ve yağ götürdü. Ertesi günü yine gitti. Çok geçmedi, Abdurrahmân Resûlullah`ı ziyârete geldi. Üzerinde (ehl-i zifâfa mahsus) zafran eserin vardı. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Evlendin mi? diye sordu. Abdurrahmân: - Evet evlendim, diye cevap verdi. Resûlullah: - Kimi tezevvüc eylediğini sordu. O da: - Ensar`dan bir kadınla evlendim, dedi. Resûlullah: - Ne kadar mihir verdin? buyurdu. Abdurrahmân: - Bir çekirdek (beş dirhem) ağırlığında altun yâhud altundan bir çekirdek verdim, diye cevab verdi. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Abdurrahmân`a: - Bir koyun (kesmek sûreti) le olsun, velîme yap, buyurdu.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Halâl olan şeyler bellidir; haram olanlar da bellidir. Fakat halâl ile haram arasında birtakım şübheli şeyler vardır (ki bunlar halâl mıdır, haram mıdır? Çok kimseler bilmezler). Kim ki, kendisince günah olması sezilen bir şey`i terk ederse, o, hürmeti âşikâr olan şey`i çoktan bırakmış demektir. Kim ki, günah olması şübheli olan şey`e cür`et ederse, bu da hürmeti vâzıh muharremâta dalmağa yaklaşmıştır. Günahlar (, haramlar) Allah`ın korusudur (yasak yeridir). Hangi çoban ki, (davarlarını) koru etrâfında otlatırsa, çok sürmeden koruya dalabilir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Utbe İbn-i Ebî Vakkas, kardeşi Sa`d İbn-i Ebî Vakkas`a vasiyet etmiş (şöyle söylemiş): - Zem`an`ın câriyesinin oğlu (Abdurrahmân,) ben (im sulbüm) dendir. Bu çocuğu almalısın!. Hazret-i Âişe diyor ki: - Mekke`nin fethi senesi (Mekke`ye varıldığında) Sa`d İbn-i Ebî Vakkas, çocuğu (, Abdurrahmân`ı) yakaladı. Ve: - Bu, kardeşim Utben`in oğludur. Bunun nesebinin kendisine istilhâkı için bana vasıyet etmiştir, dedi. Bunun üzerine Abd İbn-i Zem`a ayaklanıp: - Bu, benim kardeşimdir; bababın câriyesinin oğludur; babamın firâşı üstünde doğmuştur, dedi. Her iki taraf bu nizâ` ve husûmetlerini Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e arz ettiler. Sa`d İbn-i Ebî Vakkas: - Yâ Resûla`llah! Bu çocuk, kardeşim Utbe`nin oğludur. Nesebinin kendisine istilhâkına dâir bana vasıyeti vardır, dedi. Abd İbn-i Zem`a da: - Bu, benim kardeşimdir; ve babamın câriyesi doğurmuştur; babamın firâşi üstünde doğmuştur, dedi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Yâ Abd İbn-i Zem`a! Bu (Abdurrahmân) senin (kardeşin) dir, buyurdu. Sonra da Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Çocuk, (sâhib-i) firâşindir. Zânîye de mahrûmiyet düşer, buyurdu. Sonra Resûl-i Ekrem vesîle-i husûmet olan bu çocuğun sîmâca Utbe`ye benzediğini görerek, zevci Sevde Bint-i Zem`a`ya: - Ey Sevde! Bundan sonra sen de Abdurrahmân`a gözükme (, ondan kaç!) buyurdu. Bundan sonra Abdurrahmân, Sevde (vefât edip de) Allahü Azze ve Alâ`nın rahmetine kavuşuncaya kadar, Ümmü`l-Mü`minîn`in yüzünü görmedi.