Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz (mücâhidler) e, (Beytü`l-mâlin) her çeşid karışık hurma yığınından rızık (, tayın) verilirdi. Biz de onun iki sâını bir sâ` hurmaya satardık. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - İki sâ` hurmayı bir sâ` a, iki dirhemi de bir dirheme satmayınız! buyurdu.
Oğlu Avf`in rivâyetine göre, müşârün-ileyh demiştir ki: (Babam) Ebû Cühayfe Haccam bir köle satın almıştı. Sonra Ebû Cühayfe bu köleye emretti de bu hacamat âletleri kırıldı. Ben babamdan: - Bunları niçin kırdırdınız? diye sordum. O da şöyle cevab verdi: - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: kelb bedelinden, hacamat ücretinden nehyetti; yine Resûlullah döğünlemekten ve döğünlenmekten; ribâ (malı) yemekten ve yedirmekten de nehy buyurdu. Musavvire de hayırdan uzak olsun diye bed-düâ eyledi.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: Yemin, malın medâr-ı revâcıdır (zan olunur). Hakîkatte malın medâr-ı zevâlidir, der idi; bunu (kulağımla) işittim, dediği rivâyet edilmiştir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Câhiliyet (devrin) de ben Kılınccı idim. Benim Âs İbn-i Vâil uhdesinde alacağım vardı da buna alacağımı tahsîle geldim. Bu herif bana: - Sen Muhammed`e küfretmedikçe sana borcumu vermem, di(ye küfret) ti. Ben de: - Muhammed (salla`llahu aleyhi ve sellem) e Allah senin canını alıp sonra ba`s olunmadıkça ben küfretmem, diye karşıladım. Bu def`a da herif: - (Öyle ise) ölüp, ba`s olup (öbir âlemde) bana mal ve oğul, kız verilinceye kadar beni bırak da sana borcumu orada vereyim? di(ye istihzâ et) ti. Bunu müteâkib: - (Habîbim!) Şu küfredip de: bana elbette (Cennet`te) mal, oğul, kız verilir, diyen herifi gördün a?. Bu (habis) (levh-i mahfûza bakıp) gaybe muttali` mi olmuş, yoksa Rahmân (olan Allah) yanında bir ahd mı almıştır?. (Meâlindeki âyet-i kerîme) nâzil oldu.
Şöyle rivâyet edilmiştir: Bir terzi; hazırladığı yemeğe Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i da`vet etti. Enes İbn-i Mâlik diyor ki: Ben de Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber gittim. Terzi, Resûlulullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e bir mikdar (arpa) ekmeği, bir mikdar da çorba takdîm etti. Çorbanın içinde kabak ve kuru et parçaları vardı. (Esnâ-yi taamda) gördüm ki, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem yemek kabının etrâfından kabak araştırıyordu. Yine Enes: artık o günden i`tibâren ben kabağı hoşlanmaktan bir an fâriğ olmadım, diyor.
Şu haber rivâyet edilmiştir: (Feth-i Mekke) gazâsında ben, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber bulundum. (Avdetde) devem beni (kafileden) geri bıraktı ve yürümez oldu. Bu sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem yanıma geldi. Ve: - Ey Câbir! (Sen misin?) diye seslendi. - Evet, (benim) diye cevab verdim. Resûlullah: - Zorun nedir (ki, ordudan geri kaldın?) diye sordu. Ben: - Devem yürümedi, beni geri bıraktı da arkada kaldım, dedim. Resûlullah hemen (devesinden) indi. Mihceni ile devemi çekti. Sonra bana: - Haydi şimdi bin! buyurdu. Ben de bindim. Bu def`a da devem (in fevka`l-mu`tâd seyrin) e şâhid oldum. Onu ben, Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem (in devesini geçmek) den men` ediyorum. Resûlullah: (yol hasbihali olmak üzere) bana: - Evlendin mi? diye sordu. Ben de: - Evet, evlendim, dedim. Resûlullah: - Kız mı, yoksa dul mu? (aldın) diye sordu. Ben de: - Dul, diye cevab verdim. Resûlullah: - (Bâkir) bir câriye (tezevvüc etmek) istemez miydin?. O sana, sen de ona mülâabe ederdiniz! di (ye lâtîfe et) ti. Ben de: - (Bakımları) bana borç kızkardaşlarım var, (babam Abdullah öldü. Fakat dokuz, yâhud yedi kız bıraktı. Doğrusu ben de bunların arasına kendileri gibi bir bebek getirmeği hoşlanmadım) da (yaşlı, başlı dul) bir kadınla evlenmeği bunun da çocukları toplamasını ve saçlarını başlarını taramasını ve (elhâsıl) bunlar üzerinde bir mürebbî ol (up yetimlerin salâh-ı ahvâline bak) masını hayırlı buldum, dedim. Resûlullah: - (Allah eşini hakkında mübârek ve hayırlı kılsın!) Şimde sen (Medîne`ye) varıyorsun. Vardığında artık "Ailene karşı âkıl, reşid, bağlı ol! Allah`dan evlâd taleb ediniz! buyurdu. Bundan sonra Resûl aleyhi`s-selâm: - Deveni satar mısın? diye sordu. Ben de: - Evet satarım, dedim. Resûl-i Ekrem benden devemi bir okıyye (kırk dirhem) e iştirâ etti. Sonra Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem benden önce (Medîne`ye) gitti. Ben de kuşluk vakti vardım. (Arkadaşlarımla berâber) Mescid (-i Saâdet) e geldik. Ve Resûlullah`ın Mescid`in kapısı (önü) nde bulduk. Resûl aleyhi`s-selâm bana: - Şimdi mi geldin? diye sordu. Ben de: - Evet şimdi geldim, diye cevab verdim. Resûl-i Ekrem: - Artık deveni bırak da (Mescid`e) gir; iki rek`at (kudûm namazı) kıl! buyurdu. Ben de: girdim, kıldım. Sonra Resûlullah Bilâl`e bir okıyye (gümüş) tartıp bana vermesini emretti. Bilâl de terâzi ağır basarak tartıp verdi. Ben arkamı çevirip evime giderken bir de Resûl-i Ekrem (Bilâl`e): - Câbir`i bana çağır! buyurdu. Ben zannettim ki, Resûlulah devemi (beğenmedi de) şimdi geri verecek. Halbuki (dünyâda) bana bu deve kadar sevimsiz bir şey yoktu. Resûlullah: - Deveni al, bedeli de senin olsun! buyurdu.
İbn-i Ömer radiya`llahu anhümâ`ya âid bir vâkıa, bunun şâhidi olan Amr İbn-i Dînâr`dan şu sûretle rivâyet edilmiştir: İbn-i Dînar demiştir ki: Şu (Mekke şehri) nde Nevvâs isminde bir (deve tâciri) vardı. Bunun develeri arasında bir de hastalıklı devesi bulunuyordu. İbn-i Ömer radiya`llahu anhümâ gelip bu hastalıklı deveyi Nevvâs`ın ortağından satın aldı. Sonra Nevvâs`a gelip hasta deveyi sattığını anlattı. Nevvâs: - Kime sattın? diye sordu. Şerîki: - Şöyle şöyle (sıfatta) bir ihtiyara sattım, dedi. Nevvâs (şerîkini tevbîh ederek): - Vay sana yazıklar olsun!. Vallahi bu ihtiyar zat İbn-i Ömer`dir, dedi. Ve hemen İbn-i Ömer`e gitti. Ve: - Şerîkim size kusûrunu bildirmeden hastalıklı bir deve satmıştır, diye vaziyeti anlattı. İbn-i Ömer: - Öyle ise malına rücû` et, dedi. Nevvâs deveyi alıp götüreceği sırada da İbn-i Ömer: - Haydi bırak şu deveyi!. Artık biz, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: [Advâ (emrâzın bizâtihî sirâyeti) yoktur] hükmüne râzı olmuş kimseleriz, buyurdu.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Ebû Taybe (Nâfi`) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i hacamat etti de Resûlullah Ebû Taybe`ye bir sâ` (1040) dirhem hurma verilmesini emreyledi. (Bundan başka) Ebû Taybe`nin efendisi (Hârise oğulları) na da, te`diyesi meşrut vergisini hafifletmelerini emir buyurdu.
"Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem hacamat oldu. Ve hacamat eden haccâma (bir sâ` hurma ücret) verdi. Eğer ücret vermek haram olsaydı Resûlullah bu adama vermezdi" dediği rivâyet edilmiştir.
Rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka-i müşârün-ileyhâ (bir kere) ufak bir yastık, bir şilte almıştı. Üstünde (hayvan) resimleri vardı. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bunu görünce kapının önünde tevakkuf buyurdu da içeri girmedi. Âişe radiya`llahu anhâ (bu sırada) Resûlullah`ın yüzünde şiddet (âsârı) sezdim de: - Yâ Resûla`llah! Allah`a ve Allah`ın Resûlüne tevbe ederim. (Fakat bilmem ki) ne kusûr ettim, dedim. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Şu yastığın (burada) işi nedir? buyurdu. Ben: - Yâ Resûla`llah! (Kâh) üzerine oturasın, (kâh) yaslanasın diye senin için iştirâ ettim, diye cevab verdim. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Bu sûretlerin sâhibleri kıyâmet gününde muhakkak azâb olunurlar. Ve bu kimselere (tahakküm ve ta`ciz yollu): tasvîr ettiğiniz bu hayvanları (haydi) diriltiniz (bakalım?) denilir, dedi. Yine Resûlullah: Şol bir ev ki, içinde sûretler vardır, artık o eve Melekler girmez, buyurdu.